Recaizade Mahmut Ekrem’in, Araba Sevdası adlı bu romanı, Namık Kemal’in bu eserden on yıl önce yayınlanmış İntibah adlı romanından belirgin izler taşıyan bir eserdir. Bir dönemin toplumsal yaşamını ele alan eserde, mizah ve hiciv ögeleri de ustalıkla kullanılmıştır.
Bir paşanın oğlu olan Bihruz Bey, babasının on beş yıl boyunca sürekli tayin olması nedeniyle şehir şehir dolaşmış ve iyi bir eğitim alamamıştır. Babasının İstanbul’da bir rüştiyeye tayin olmasıyla İstanbul’a taşınırlar. Fakat altı ay sonra babası yine bir vilayete tayin olur. Ancak bu kez Bihruz Bey, eğitimini tamamlaması amacıyla annesiyle birlikte İstanbul’da bırakılır. Bihruz Bey eğitiminin yanında maaşlı hocalardan Fransızca dersleri de alır. Ailenin tek çocuğu olan Bihruz Bey’in babası çok zengindir. Bu nedenle eğitime ve Fransızca derslerine pek önem vermez ve yarım yamalak Fransızca öğrenir. Babasının ölümüyle Bihruz Bey ve annesine büyük bir miras kalır.
Bihruz Bey eğlenceye çok düşkündür. Babasının servetinin harcamayla bitmeyeceğini düşünmektedir. Annesiyle birlikte yaz aylarını Çamlıca’da, kış aylarını ise Süleymaniye’deki bir konakta geçirirler. En büyük zevkleri süslü arabalarla gezmek, mesire yerlerini dolaşmak, gösterişli kıyafetler giymek, konuşurken Fransızca kelimeler kullanmak, özellikle Fransızca bilmeyen insanlarla Fransızca konuşmaktır.
Bihruz Bey bir gün Çamlıca’daki mesire yerlerinde dolaşırken, güzel bir arabanın içinde sarışın bir kadın görür. Kadına aşık olmuştur ve geceleri kadını düşünmekle geçmektedir. Kadınla konuşmaya karar verir fakat bir türlü beceremez. Bunun üzerine bir mektup yazar ve kadının arabasına bırakır. Bihruz Bey kadının zengin ve asil bir aileden olduğunu düşünmektedir. Oysa Periveş adlı bu kadın bir sokak kadınıdır ve araba da kiralıktır. Bu sırada Bihruz Bey’in serveti hızla tükenmekte, elindeki malları birer birer satmaktadır. Fakat gösterişli yaşamından hiç taviz vermez.
Bihruz Bey, mektup olayından sonra sarışın kadını bir daha göremez. Günleri kadını düşünmekle geçer. Bir gün Bihruz Bey’in yalancılıkla ünlü arkadaşı Keşfi Bey kendisine kadının öldüğünü söyler. Bihruz Bey büyük acılar çeker, en azından kadının mezarını bulmak ister, fakat hiç bir iz yoktur. Bir akşam Şehzadebaşı dolaylarında dolaşırken Periveş’e çok benzeyen bir kadına rastlar. Kadının Periveş’in kız kardeşi ve ya ablası olduğunu düşünerek konuşmak için yanına gider. Fakat karşılaştığı kadın Periveş’tir ve Bihruz Bey bütün geçekleri öğrenir. Büyük bir hayal kırıklığına uğramıştır. Periveş ve yanındaki kadının alaycı kahkahaları arasında oradan uzaklaşır. Bihruz Bey, hem sevgilisini hem de servetini kaybetmiş bir insandır artık.
Bir paşanın oğlu olan Bihruz Bey, babasının on beş yıl boyunca sürekli tayin olması nedeniyle şehir şehir dolaşmış ve iyi bir eğitim alamamıştır. Babasının İstanbul’da bir rüştiyeye tayin olmasıyla İstanbul’a taşınırlar. Fakat altı ay sonra babası yine bir vilayete tayin olur. Ancak bu kez Bihruz Bey, eğitimini tamamlaması amacıyla annesiyle birlikte İstanbul’da bırakılır. Bihruz Bey eğitiminin yanında maaşlı hocalardan Fransızca dersleri de alır. Ailenin tek çocuğu olan Bihruz Bey’in babası çok zengindir. Bu nedenle eğitime ve Fransızca derslerine pek önem vermez ve yarım yamalak Fransızca öğrenir. Babasının ölümüyle Bihruz Bey ve annesine büyük bir miras kalır.
Bihruz Bey eğlenceye çok düşkündür. Babasının servetinin harcamayla bitmeyeceğini düşünmektedir. Annesiyle birlikte yaz aylarını Çamlıca’da, kış aylarını ise Süleymaniye’deki bir konakta geçirirler. En büyük zevkleri süslü arabalarla gezmek, mesire yerlerini dolaşmak, gösterişli kıyafetler giymek, konuşurken Fransızca kelimeler kullanmak, özellikle Fransızca bilmeyen insanlarla Fransızca konuşmaktır.
Bihruz Bey bir gün Çamlıca’daki mesire yerlerinde dolaşırken, güzel bir arabanın içinde sarışın bir kadın görür. Kadına aşık olmuştur ve geceleri kadını düşünmekle geçmektedir. Kadınla konuşmaya karar verir fakat bir türlü beceremez. Bunun üzerine bir mektup yazar ve kadının arabasına bırakır. Bihruz Bey kadının zengin ve asil bir aileden olduğunu düşünmektedir. Oysa Periveş adlı bu kadın bir sokak kadınıdır ve araba da kiralıktır. Bu sırada Bihruz Bey’in serveti hızla tükenmekte, elindeki malları birer birer satmaktadır. Fakat gösterişli yaşamından hiç taviz vermez.
Bihruz Bey, mektup olayından sonra sarışın kadını bir daha göremez. Günleri kadını düşünmekle geçer. Bir gün Bihruz Bey’in yalancılıkla ünlü arkadaşı Keşfi Bey kendisine kadının öldüğünü söyler. Bihruz Bey büyük acılar çeker, en azından kadının mezarını bulmak ister, fakat hiç bir iz yoktur. Bir akşam Şehzadebaşı dolaylarında dolaşırken Periveş’e çok benzeyen bir kadına rastlar. Kadının Periveş’in kız kardeşi ve ya ablası olduğunu düşünerek konuşmak için yanına gider. Fakat karşılaştığı kadın Periveş’tir ve Bihruz Bey bütün geçekleri öğrenir. Büyük bir hayal kırıklığına uğramıştır. Periveş ve yanındaki kadının alaycı kahkahaları arasında oradan uzaklaşır. Bihruz Bey, hem sevgilisini hem de servetini kaybetmiş bir insandır artık.