Eski Aşkım
Kısa da olsa her ayrılış bir hüzün, her buluşma bir bayram şenliğiydi.
Dayanamazdım yokluğuna. Uzaktayken burnumda tüterdin. İçim yanardı hasretinin ateşinden...
Koşup kollarına atılmak isterdim her an. Bilirdim ki; sımsıkı sarıp sarmalayacaksın.
Bazen kaçıp uzaklaşmak isterdim. Arkamı döndüğüm an özlemeye başlardım...
Seninle nefes alıp verdiğimi hissederdim. Sensiz bir hayat öyle anlamsızdı ki. Adeta hayatın kaynağıydın...
Sonra birgün, uzun bir ayrılık girdi araya. Nasıl da burnumda tüttün bir bilsen. Seni hatırlatan her şey gözyaşlarına boğardı beni. Herkese seni anlatır dururdum yokluğunda. Kavuşacağım anı düşündükçe, heyecandan elim ayağım titrerdi.
Kavuşma anı yaklaştıkça heyecan son haddine varmıştı. Ama ilginçti, nedense sadece heyecan yoktu. Garip bir tedirginlik de sarmıştı benliğimi.
Nasıl davranacaktın bana? Eskisi gibi bağrına mı basacaktın, yoksa istenmeyen bir misafir gibi, kalk git diye gözümün içine mi bakacaktın?
O güne kadar hep güzel yüzünü göstermiştin. Belki çirkinliklerin, çirkefliklerin hep vardı da saklamıştın. İlk defa çirkin de olabileceğini gösterdin. Bir yandan kucaklarken, sararken, yavaş yavaş öte yüzünü de sergilemeye başladın.
Hep mutluluk kaynağımken, canımı acıtmaya başladın birdenbire... Sana bakmaya, seni seyretmeye doyamazken tersine dönmüştü her şey. Çoğu zaman ruhumu daraltmaya başlamıştın...
Kendimi bir fazlalık gibi görmeye başladım yanında. Anlayamıyordum, çözemiyordum bir türlü.
Bazen öyle candandın, öyle bir sarıyordun ki; "tamam" diyordum, "her şey eskisi gibi, yeniden kucaklıyor işte beni." Mutlulukların doruğuna çıkartıyordun.
Tam kendimi zirvede hissettiğimde ise; bir anda itiveriyordun, "uzaklaş benden," diye bağırır gibi.
Artık kısa da olsa ayrılışlar mutluluk, kavuşmalar hüzün vermeye başlamıştı.
Ne kadar yakınında, ne kadar seninle olursam, o kadar uzaktım aslında.
Uzaktayken, seninle ilgili hayaller kurmuyordum artık. Adını duyunca, içimde yapraklar kımıldamıyordu. Garipsiyordum bunu. Kabullenemiyordum bir türlü.
Her aşkın sonu olduğu gibi, sana olan aşkım da bitmişti, ama kabullenemiyordum. İnatla "hayır" diyordum. "Bitemez, hala birbirimizi seviyoruz. Onsuz yapamam ben," diyordum. "Onsuz ben bir hiçim!"
En sonunda yine uzaklaştım. Özlemem lazımdı. Çekip gittim. Kısa sürdü ayrılık, yapamadım ve döndüm kollarına.
Ama... Ama bu sefer isteksiz, bu sefer zorla sanki... Ne seninle ne de sensiz olamamanın zaruretiyle döndüm sana. Artık sadece benim olmadığını kabullenerek, kollarının beni sevgiyle sarmadığını, tam tersine öğütmeye çalıştığını bilerek, gözyaşlarıyla döndüm...
Ama öğütemeyeceksin beni. Yok edemeyeceksin geçmişte kalan aşkımı kullanarak. Yenilmeyeceğim sana. Yıkamayacaksın beni. Ve bir gün sen diz çökeceksin önümde...
Kısa da olsa her ayrılış bir hüzün, her buluşma bir bayram şenliğiydi.
Dayanamazdım yokluğuna. Uzaktayken burnumda tüterdin. İçim yanardı hasretinin ateşinden...
Koşup kollarına atılmak isterdim her an. Bilirdim ki; sımsıkı sarıp sarmalayacaksın.
Bazen kaçıp uzaklaşmak isterdim. Arkamı döndüğüm an özlemeye başlardım...
Seninle nefes alıp verdiğimi hissederdim. Sensiz bir hayat öyle anlamsızdı ki. Adeta hayatın kaynağıydın...
Sonra birgün, uzun bir ayrılık girdi araya. Nasıl da burnumda tüttün bir bilsen. Seni hatırlatan her şey gözyaşlarına boğardı beni. Herkese seni anlatır dururdum yokluğunda. Kavuşacağım anı düşündükçe, heyecandan elim ayağım titrerdi.
Kavuşma anı yaklaştıkça heyecan son haddine varmıştı. Ama ilginçti, nedense sadece heyecan yoktu. Garip bir tedirginlik de sarmıştı benliğimi.
Nasıl davranacaktın bana? Eskisi gibi bağrına mı basacaktın, yoksa istenmeyen bir misafir gibi, kalk git diye gözümün içine mi bakacaktın?
O güne kadar hep güzel yüzünü göstermiştin. Belki çirkinliklerin, çirkefliklerin hep vardı da saklamıştın. İlk defa çirkin de olabileceğini gösterdin. Bir yandan kucaklarken, sararken, yavaş yavaş öte yüzünü de sergilemeye başladın.
Hep mutluluk kaynağımken, canımı acıtmaya başladın birdenbire... Sana bakmaya, seni seyretmeye doyamazken tersine dönmüştü her şey. Çoğu zaman ruhumu daraltmaya başlamıştın...
Kendimi bir fazlalık gibi görmeye başladım yanında. Anlayamıyordum, çözemiyordum bir türlü.
Bazen öyle candandın, öyle bir sarıyordun ki; "tamam" diyordum, "her şey eskisi gibi, yeniden kucaklıyor işte beni." Mutlulukların doruğuna çıkartıyordun.
Tam kendimi zirvede hissettiğimde ise; bir anda itiveriyordun, "uzaklaş benden," diye bağırır gibi.
Artık kısa da olsa ayrılışlar mutluluk, kavuşmalar hüzün vermeye başlamıştı.
Ne kadar yakınında, ne kadar seninle olursam, o kadar uzaktım aslında.
Uzaktayken, seninle ilgili hayaller kurmuyordum artık. Adını duyunca, içimde yapraklar kımıldamıyordu. Garipsiyordum bunu. Kabullenemiyordum bir türlü.
Her aşkın sonu olduğu gibi, sana olan aşkım da bitmişti, ama kabullenemiyordum. İnatla "hayır" diyordum. "Bitemez, hala birbirimizi seviyoruz. Onsuz yapamam ben," diyordum. "Onsuz ben bir hiçim!"
En sonunda yine uzaklaştım. Özlemem lazımdı. Çekip gittim. Kısa sürdü ayrılık, yapamadım ve döndüm kollarına.
Ama... Ama bu sefer isteksiz, bu sefer zorla sanki... Ne seninle ne de sensiz olamamanın zaruretiyle döndüm sana. Artık sadece benim olmadığını kabullenerek, kollarının beni sevgiyle sarmadığını, tam tersine öğütmeye çalıştığını bilerek, gözyaşlarıyla döndüm...
Ama öğütemeyeceksin beni. Yok edemeyeceksin geçmişte kalan aşkımı kullanarak. Yenilmeyeceğim sana. Yıkamayacaksın beni. Ve bir gün sen diz çökeceksin önümde...