Adı sürgündü sensiz geçen günlerin bileşkesinin...
her gün bir umut idi,
terkedilmiş viranelikte kalan hayatımda...
yolların bilinmezliği ile kalıtsallaşmış düşler kurdum..
kurudum...
kudurdum...
Her dünün yasını tutan bir abdal oldum sensizliklerin terkisinde...
sana yakışacak tasvirlerin peşinde koşarken
kendimin neye benzediğimi unuttum...
Her şey sensizlik üzerine endekslenmiş,
paylaşılmış olan ne var ise yokluğunun sarısına boyanmıştı...
Sokaklar - hani o her santimetre karesinde senden bahseden sokaklar vardı ya-
arabesk kokmaya başlamış,
dallarından yaprak kopardığın ağaç tüm yapraklarını dökmüştü sana inat...
Yumruğum ise olası bütün direncini yitirmişti.
Adı sürgündü sensiz geçen günlerin bileşkesinin...
her nota senden bahseder olmuştu son zamanlarda...
Ürkektim ve de çaresiz,
bilmediğim imgeler peşinde koştum hep,
kıyısından yürümek istedim umutsuzluğun...
saklandım gölgemin ardına...
sonra ‘sıyrıl bu kimlikten’ dedim kendime...
denedim..
beceremedim...
Bukağım sıkmaya başlamıştı çünkü,
bileklerimde her geçen saniye artan muamma bir sancı vardı sanki...
adının ilk harfi Sensizlik olan bir sancı...
Sahi senin literatüründe bu acıların yeri varmıydı?
Çektin mi acep bu sancıları,
bir isim bulabildin mi çektin ise?
Adı sürgündü sensiz geçen günlerin bileşkesinin...
evet sürgündü,
sürülmüştüm çünkü sen tarafından,
elimi uzatsam eline değebileceğim bir uzaklığa...
tecritti bu bilirmisin...
düşünmek bile ne kadar koyar adama
yar dediği tarafından sürülmek...
ne acılar çektirir..
ne umutlar kaybettirir...
Senden sadece 3-5 saç teli kaldı elimde
- sen uyur iken üstüne attığım hırkam getirdi onları bana-
hala sen kokuyorlar biliyor musun...
hala sen gibi konuşuyorlar benim ile ‘iki gözüm... kara gözlüm’ diyorlar..
gözyaşlarımın rehberliğini yapıyorlar...
senden bir parça olmalarına rağmen senin gibi olmuyorlar..
terk etmiyorlar...
Adı sürgündü sensiz geçen günlerin bileşkesinin...
sana ulaşmanın tasasında olan hayaller besliyorum şimdi,
hani o hiç sevmediğin kuş kafesinde...
ama kapatmıyorum kafesin kapısını,
uçsun diyorum hayallerim...
yok olsunlar her geçen gün gibi...
artık onlar ile avunmak istemiyorum...
Bilesin ki dayanamıyorum..
adının vuslat olduğu bileşkeler kurmak istiyorum..
her gün bir umut idi,
terkedilmiş viranelikte kalan hayatımda...
yolların bilinmezliği ile kalıtsallaşmış düşler kurdum..
kurudum...
kudurdum...
Her dünün yasını tutan bir abdal oldum sensizliklerin terkisinde...
sana yakışacak tasvirlerin peşinde koşarken
kendimin neye benzediğimi unuttum...
Her şey sensizlik üzerine endekslenmiş,
paylaşılmış olan ne var ise yokluğunun sarısına boyanmıştı...
Sokaklar - hani o her santimetre karesinde senden bahseden sokaklar vardı ya-
arabesk kokmaya başlamış,
dallarından yaprak kopardığın ağaç tüm yapraklarını dökmüştü sana inat...
Yumruğum ise olası bütün direncini yitirmişti.
Adı sürgündü sensiz geçen günlerin bileşkesinin...
her nota senden bahseder olmuştu son zamanlarda...
Ürkektim ve de çaresiz,
bilmediğim imgeler peşinde koştum hep,
kıyısından yürümek istedim umutsuzluğun...
saklandım gölgemin ardına...
sonra ‘sıyrıl bu kimlikten’ dedim kendime...
denedim..
beceremedim...
Bukağım sıkmaya başlamıştı çünkü,
bileklerimde her geçen saniye artan muamma bir sancı vardı sanki...
adının ilk harfi Sensizlik olan bir sancı...
Sahi senin literatüründe bu acıların yeri varmıydı?
Çektin mi acep bu sancıları,
bir isim bulabildin mi çektin ise?
Adı sürgündü sensiz geçen günlerin bileşkesinin...
evet sürgündü,
sürülmüştüm çünkü sen tarafından,
elimi uzatsam eline değebileceğim bir uzaklığa...
tecritti bu bilirmisin...
düşünmek bile ne kadar koyar adama
yar dediği tarafından sürülmek...
ne acılar çektirir..
ne umutlar kaybettirir...
Senden sadece 3-5 saç teli kaldı elimde
- sen uyur iken üstüne attığım hırkam getirdi onları bana-
hala sen kokuyorlar biliyor musun...
hala sen gibi konuşuyorlar benim ile ‘iki gözüm... kara gözlüm’ diyorlar..
gözyaşlarımın rehberliğini yapıyorlar...
senden bir parça olmalarına rağmen senin gibi olmuyorlar..
terk etmiyorlar...
Adı sürgündü sensiz geçen günlerin bileşkesinin...
sana ulaşmanın tasasında olan hayaller besliyorum şimdi,
hani o hiç sevmediğin kuş kafesinde...
ama kapatmıyorum kafesin kapısını,
uçsun diyorum hayallerim...
yok olsunlar her geçen gün gibi...
artık onlar ile avunmak istemiyorum...
Bilesin ki dayanamıyorum..
adının vuslat olduğu bileşkeler kurmak istiyorum..