Şerre alet olan şarabın yaratılması da Allah'a ait. Çünkü üzümü yaratan Allah... Üzümden şarap yapan insanlardır.
Alkolün yaratılması şer değildir, içilmesi şerdir.
Allah'ın yarattıklarında kötülük yoktur. İnsanın yaptığı işlerde kötülük vardır.
Dikenler kötü deniyor. Köylüler dikenli ağaçları keser, yakarlar; meyve veren ağaçlar böylece kurtulur.
Gübre pistir. Bahçeye gübre çeksek, verim artar.
Diyorlar ki, "Pisliği yani gübreyi Allah yaratmıştır demeyi, Esma-ül Hüsna'ya yakıştıramıyoruz. O zaman sorarlar gübreyi yaratan kim? Nasıl ki bir köyde iki muhtar olmaz, bir şehirde iki vali olmaz; kainat denilen bu büyük âlemin Hakim-i Mutlak'ı Allah'tır.
Zehir tehlikelidir. Eczacılar ilaç yaparken zehir kullanır. Ölçü dahilindeki zehir şifadır.
Silah kötüdür. Vatanı koruyan silah azizdir.
Mikroplar çok zararlıdır. Fakat tıp dünyası mikroplar üzerine kurulmuştur. Mikropların varlığı, insanları temizliğe sevk etmiştir.
Öyle hastalıklar var ki, hasta durmadan "Allah" diye zikrediyor. Allah dedirten mikrobun neresi kötü? Sapıtan insana haddini bildiren mikrop ne kadar güzeldir...
Allah'ın yarattıklarında kötülük yoktur. İnsanın yaptığı işlerde kötülük vardır.
Yağmurlar birisine zarar verdi diye yağmura şer denemez. Yağmur rahmettir. "Yağmur yağmazsa, barajlardaki su bitecek. Su kesintisi başlayacak." diyorlar. Hani yağmur kötüydü? Temmuzun sıcak güneşi bir kısım otları kurutuyorsa ona şer denemez. Çünkü tabiat kazanını kaynatan, o kazanda çeşit çeşit rızıkları hazırlayan güneştir.
Allah'ın yarattıklarında kötülük yoktur. İnsanın yaptığı işlerde kötülük vardır.
Hayrı ve şerri yaratan Allah'tır. Onlardan faydalanan veya zarar gören insandır.
Peki Allah hiç mi felaket göndermez? Gönderir elbette... Amma her felakette bir rahmet, bir hayır vardır. Zengin bir aile, zenginliğine uygun olarak bahçe içinde bir evde yaşıyordu. Evdeki mefruşat ve bütün eşyalar, en son modeldi. Rüya âleminde yaşıyor gibiydiler. Doktorun teşhisi onlara büyük bir felaket gibi geldi. Büfelerden içkiler indirildi, salonlarda kelebek gibi uçmaktan vazgeçtiler. Hastalık ağırlaştıkça ağırlaştı. Her şey onlar için zehir oldu. Dünyaları karardı. Düşündüler... Mal gitti, ev gitti, eğlence bitti. Sadece Allah kaldı... Paranın kıymeti yok, makamın kıymeti yok. Neyin kıymeti var o zaman? Allah'ın kıymeti var... Yaşlarının ilerlemesine rağmen Kur'an-ı Kerim öğrenmeye başladılar. Namaz kıldılar. Bu şekilde İslam sarayının kapısından girmiş oldular. O musibet, onlar için koltuk değneği oldu. Koltuk değneklerine dayana dayana İslam sarayına girdiler.
Alkolün yaratılması şer değildir, içilmesi şerdir.
Allah'ın yarattıklarında kötülük yoktur. İnsanın yaptığı işlerde kötülük vardır.
Dikenler kötü deniyor. Köylüler dikenli ağaçları keser, yakarlar; meyve veren ağaçlar böylece kurtulur.
Gübre pistir. Bahçeye gübre çeksek, verim artar.
Diyorlar ki, "Pisliği yani gübreyi Allah yaratmıştır demeyi, Esma-ül Hüsna'ya yakıştıramıyoruz. O zaman sorarlar gübreyi yaratan kim? Nasıl ki bir köyde iki muhtar olmaz, bir şehirde iki vali olmaz; kainat denilen bu büyük âlemin Hakim-i Mutlak'ı Allah'tır.
Zehir tehlikelidir. Eczacılar ilaç yaparken zehir kullanır. Ölçü dahilindeki zehir şifadır.
Silah kötüdür. Vatanı koruyan silah azizdir.
Mikroplar çok zararlıdır. Fakat tıp dünyası mikroplar üzerine kurulmuştur. Mikropların varlığı, insanları temizliğe sevk etmiştir.
Öyle hastalıklar var ki, hasta durmadan "Allah" diye zikrediyor. Allah dedirten mikrobun neresi kötü? Sapıtan insana haddini bildiren mikrop ne kadar güzeldir...
Allah'ın yarattıklarında kötülük yoktur. İnsanın yaptığı işlerde kötülük vardır.
Yağmurlar birisine zarar verdi diye yağmura şer denemez. Yağmur rahmettir. "Yağmur yağmazsa, barajlardaki su bitecek. Su kesintisi başlayacak." diyorlar. Hani yağmur kötüydü? Temmuzun sıcak güneşi bir kısım otları kurutuyorsa ona şer denemez. Çünkü tabiat kazanını kaynatan, o kazanda çeşit çeşit rızıkları hazırlayan güneştir.
Allah'ın yarattıklarında kötülük yoktur. İnsanın yaptığı işlerde kötülük vardır.
Hayrı ve şerri yaratan Allah'tır. Onlardan faydalanan veya zarar gören insandır.
Peki Allah hiç mi felaket göndermez? Gönderir elbette... Amma her felakette bir rahmet, bir hayır vardır. Zengin bir aile, zenginliğine uygun olarak bahçe içinde bir evde yaşıyordu. Evdeki mefruşat ve bütün eşyalar, en son modeldi. Rüya âleminde yaşıyor gibiydiler. Doktorun teşhisi onlara büyük bir felaket gibi geldi. Büfelerden içkiler indirildi, salonlarda kelebek gibi uçmaktan vazgeçtiler. Hastalık ağırlaştıkça ağırlaştı. Her şey onlar için zehir oldu. Dünyaları karardı. Düşündüler... Mal gitti, ev gitti, eğlence bitti. Sadece Allah kaldı... Paranın kıymeti yok, makamın kıymeti yok. Neyin kıymeti var o zaman? Allah'ın kıymeti var... Yaşlarının ilerlemesine rağmen Kur'an-ı Kerim öğrenmeye başladılar. Namaz kıldılar. Bu şekilde İslam sarayının kapısından girmiş oldular. O musibet, onlar için koltuk değneği oldu. Koltuk değneklerine dayana dayana İslam sarayına girdiler.