Mâlik bin Dinar Hazretleri hacca gitmişti. Hac günlerinin sonunda rüyasında denildi ki:
- Ey Mâlik, müjdeler olsun, günahların affedildi. Seninle beraber haccedenlerin de günahları affedildi. Hepinizin haccı kabul edildi. Ancak Belh'li Muhammed oğlu Abdürrahman'ın haccı kabul edilmeyip günahları affedilmedi.
Uyanınca, halka Abdürrahman ismindeki şahsı sordu. Onu herkes tanıyordu, onun ibâdetine düşkün, Kur'an'a bağlı bir zat olup her sene hacca geldiğini söylediler. Sora sonra onu buldu. Yüzü ayın ondördü gibi parlayan bir gençti. Selâm verdi, o da selâmım aldı. Mâlik Hazretlerine:
- Siz kimsiniz, diye sordu. O da Basra'lı olduğunu söyledi.
- Bana, benim afffedilmediğimi haber vermeye mi geldin, dedi.
- Nereden bildin?
- Rüyamda söylediler.
- Allah senin haccını niçin kabul etmeyip, affetmiyor?
- Ben, mübarek Ramazan ayının ilk gecesi büyük bir günah işledim. İçki içip sarhoş olmuştum. O haldeyken babam gelip beni kaldırmak istemiş. Ben babamın gözüne vurup kör etmişim. Babam da bana kırılıp "Allah senden râzı olmasın" diye beddua etmiş. Sabah olunca annem bana bu olanları anlattı. Yaptıklarıma çok pişman oldum. Gidip şarap küpümü kırdım. Allah için bol bol sadaka verdim. Kaç tane köleyi hürriyetine kavuşturdum. Her yıl hacca gitmeye başladım. Fakat her sene bir kişi senin gibi bana gelip "Allah senin haccını kabul etmedi. Seni affetmiyor" der.
- Senin baban hayatta mı?
- Hayattadır. Falan yerde ikâmet etmektedir.
Mâlik Hazretleri gencin babasını bulur. Adam, nur yüzlü bir zattır. O vardığında Kur'an okumaktadır. Mâlik Hazretleri'ni tanıyınca çok sevinir ve:
- Yâ Mâlik, ben de seni görmeyi çok arzu ediyordum. Bir isteğin varsa hemen söyle, yerine getireyim, dedi.
Mâlik bin Dinar Hazretleri, isteğini şöyle anlattı:
- Farzet ki kıyamet kopmuş. Herkes kendi canı derdine düşmüş vaziyette. O sırada senin evladın Abdürrahman'ı tutup cehenneme atıyorlar...
Bunun üzerine adam ağlamaya başladı.
- Ben onu affettim. Hakkımı da helal ettim. Madem tanıyorsun git söyle.
Mâlik Hazretleri gence gitti ve müjdeyi verdi:
- Baban seni affetti. Hakkını helal etti.
Genç o kadar sevindi ki, sevincinden hemen bayılıverdi. Bu arada babası da geldi.
- Ey evladım, Allah sana azap etmesin, dedi.
Bu arada genç kıpırdadı, bazı hareketlerde bulundu. Babası telaşa kapıldı, ölüyor zannetti. Mâlik Hazretleri'ne, Kelime-i Şehâdet getirmesini söyledi. Oğlunun da duyup Kelime-i Şehâdet getirmesini istiyordu. Mâlik Hazretleri bir iki kere Kelime-i Şehâdet getirdiyse de söylemedi. Bu arada gözünü açıp:
- Baba gel, sen de benim gözümü çıkar da, suçum kıyamete kalmasın, dedi. Babası:
- Yok evladım ben sana hakkımı helâl ettim, dedi. Mâlik Hazretleri sordu:
- Yâ Abdürrahman, ben Kelime-i Şehâdet okudum ama sen benimle beraber okumadın?
- Nasıl okuyabilirim ki. Başımda iki melek dikiliyordu. Ellerinde ateşten sopalar vardı. Sonra babam hakkını helâl ettiğini söyleyince bir melek daha gelip yeşil bir bezle yüzümü sildi. "Artık Kelime-i Şehadet getirebilirsin, baban senden razı olduğu için Allah da razı oldu" dedi.
Daha sonra annesi ve kız kardeşi geldiler. Ağlıyorlardı. Abdürrahman, ağlayan annesini ve kız kardeşini gördü. Tekrar düştü ve hareketsiz kaldı. Baktılar ki ruhunu teslim etmiş.
__________________