Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de bir hadis-i şeriflerinde, Allah’ın anılması dışındaki gereksiz konuşmalarla ilgili şu şekilde buyurmuştur:
İbn-u Ömer Radıyallahu anhümâ anlatıyor: "Resûlullah (sav) buyurdular ki: "Allah'ın zikri dışında kelamı çok yapmayın. Zira, Allah'ın zikri dışında çok kelam, kalbe kasvet (katılık) verir. Şunu bilin ki, insanların Allah'a en uzak olanı kalbi katı olanlardır." (Tirmizi, Zühd 62, (2413). (5891)
Konuşma, insanlara verilmiş çok büyük bir nimettir. Müslüman, Allah rızası için, karşıdaki kişiye fayda verecekse konuşur. Sohbet ortamlarında başka kimseye söz hakkı tanımadan, tüm konuşmayı tek başına yapmaya çalışmaktan ise şiddetle sakınır... Ya hayrı konuşur yada susar.
Allah rızası için konuşmak
Müslüman, tüm hayatını Allah’ın rızasını kazanmak için çaba sarf ederek geçirir. Tüm hareketleri, aldığı kararlar, tavırları, ahlakı Allah’ın hoşnut olacağı şekildedir. Aynı şey konuşmaları, sohbeti ve kullandığı üslup için de geçerlidir. Müslüman, Allah rızası için, karşıdaki kişiye fayda verecekse konuşur.
Konuşmalarında kendini ön plana çıkarma, bildiklerini vurgulama gibi bir iddiası yoktur. Gerektiği zaman hiç konuşmaz, sadece dinler. Gerektiği zaman birkaç cümleyle kanaatini bildirir ve karşısındaki kişinin tefekkürlerinden istifade etmeyi tercih eder.
"...Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Ve her bilgi sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır. (Yusuf Suresi, 76)"
Bir Kur’an ayetinde, insanlara her bilgiyi yegane güç sahibi olan Yüce Allah’ın öğrettiği şu şekilde bildirilmektedir:
’"Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın.’ (Bakara Suresi, 32)
Efendimiz’in sohbet adabı
Müslümanların sohbetleri ise içten ve samimidir. Müminler istişareyle hareket ettiklerinden herkesin sözü ve fikri değerlidir. İslam ahlakı, iman edenlerin kendi görüşlerinde ısrarcı olmamalarını, vicdana, adalete ve hayra en uygun olan fikre uymalarını gerektirir. Müminler "benim düşüncem en doğrusu" gibi kibire ve inatçılığa dayalı ısrarcılıktan uzak dururlar. Bir Müslüman, her zaman için kendisinden daha iyi bilen biri olabileceğini, en isabetli düşünceye kendisinin sahip olduğunu iddia etmenin büyük bir yanlış olduğunu bilir. Kendisi bir konuda bilgi sahibi olsa dahi, karşısındakinin de bir başka konuda derin bilgi sahibi olabileceğini düşünür. Bu nedenle diğer mümin kardeşlerini ilgi ve nezaketle dinler. Öncelikle onların sözlerinden, tecrübesinden bir şeyler öğrenmeye çalışır. Müslümanların bu güzel ahlakı, Kur’an ayetlerine uymanın bir sonucu ve Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in ahlakının müminlerdeki bir yansımasıdır. İmam Gazali, hadis kaynaklarına dayanarak Peygamberimiz (sav)'in sohbet ortamlarını şöyle tarif etmiştir:
"... Huzurunda oturan herkese mübarek yüzünden nasibini verir, iltifat buyururdu. Bu yüzden huzurundaki herkes onun nezdinde kendisinden daha değerlisi olmadığı düşüncesine kapılırdı. Evet onun oturuşu, dinleyişi, sözleri, güzel latifeleri ve teveccühü hep nezdinde oturanlar içindi. Bununla birlikte onun meclisi haya, tevazu ve emniyet meclisiydi... Kendilerine ikram ve gönüllerini hoş tutmak için sahabelerini künyeleri ile çağırır, künyesi olmayanlara künye bularak onunla hitap ederdi." (Huccetü'l İslam İmam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, 2. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayın Evi, 1998, s.798)
Söz kesmeden, itidalli bir sesle konuşmak
Kimseyi dinlemeden yalnızca kendi konuşan ve devamlı karşısındakilerin sözünü kesen kişiler genelde çok yüksek bir ses tonu kullanırlar. Bu şekilde konuşarak karşılarındaki kişilere kendi doğrularını kabul ettirecekleri düşüncesindedirler. Bağırarak konuşan ve her ortamda söz sahibi olmaya çalışan bu kişilerin yanıldıkları nokta, bu üslubun kendilerine toplum içinde saygın bir yer kazandırdığını zannetmeleridir. Oysa tam tersine böyle bir sohbete şahit olan herkes, böyle insanların kibirli tavırlarını, samimiyetsizliği ilk anda fark eder. Bu nedenle bu kişiler saygı kazanmak yerine toplum içinde küçük düşerler. Konuşan bir kişiyi sözünü kesmeden nezaketle dinlemek, Allah'ın rızasını kazandıracağı umulan güzel tavırlardan biridir. Bu tavır, konuşmacıya ve söylediklerine duyulan saygının bir göstergesidir. Buna karşın, Kur’an ahlakının yaşanmadığı yerlerde insanların konuşana kulak vermemeleri, birbirlerinin sözünü dinlememeleri, aynı anda tartışarak ve üste çıkarak konuşmaları alışılmış tavırlardır. Özellikle televizyonlardaki tartışma programlarında bunun örneklerine sıkça rastlanır. Her biri kendi dalında uzmanlaşmış kimseler bile kimi zaman nezaketten ve saygıdan tamamen uzak bir üslup sergileyebilmektedirler. Bu gibi kişiler birbirlerinin anlattıklarından istifade etmek yerine kibirli bir üslupla kendi sözlerini dinletip kabul ettirmeye çalışırlar.
’Çok’ değil, ’Hikmetli’ konuşmak
Sohbet ortamlarında bazı kişiler, kimi zaman sırf bir konuda ne kadar derin bilgiye sahip olduklarını ortaya koyabilmek için, dinleyenlerin hiçbir şekilde işine yaramayacak gereksiz konular anlatırlar. Kimi zaman da kısa birkaç cümleyle anlatabilecekleri bir konuyu, iki-üç saatlik bir konuşmanın içinde boğarlar. Bu gibi sohbetler, karşıdaki kişinin kalbinde istenen etkiyi uyandırmaz, tam tersine sıkıntı oluşturur. Böyle insanları dinlemekten genelde hiç kimse hoşlanmaz...
İbn-u Ömer Radıyallahu anhümâ anlatıyor: "Resûlullah (sav) buyurdular ki: "Allah'ın zikri dışında kelamı çok yapmayın. Zira, Allah'ın zikri dışında çok kelam, kalbe kasvet (katılık) verir. Şunu bilin ki, insanların Allah'a en uzak olanı kalbi katı olanlardır." (Tirmizi, Zühd 62, (2413). (5891)
Konuşma, insanlara verilmiş çok büyük bir nimettir. Müslüman, Allah rızası için, karşıdaki kişiye fayda verecekse konuşur. Sohbet ortamlarında başka kimseye söz hakkı tanımadan, tüm konuşmayı tek başına yapmaya çalışmaktan ise şiddetle sakınır... Ya hayrı konuşur yada susar.
Allah rızası için konuşmak
Müslüman, tüm hayatını Allah’ın rızasını kazanmak için çaba sarf ederek geçirir. Tüm hareketleri, aldığı kararlar, tavırları, ahlakı Allah’ın hoşnut olacağı şekildedir. Aynı şey konuşmaları, sohbeti ve kullandığı üslup için de geçerlidir. Müslüman, Allah rızası için, karşıdaki kişiye fayda verecekse konuşur.
Konuşmalarında kendini ön plana çıkarma, bildiklerini vurgulama gibi bir iddiası yoktur. Gerektiği zaman hiç konuşmaz, sadece dinler. Gerektiği zaman birkaç cümleyle kanaatini bildirir ve karşısındaki kişinin tefekkürlerinden istifade etmeyi tercih eder.
"...Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Ve her bilgi sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır. (Yusuf Suresi, 76)"
Bir Kur’an ayetinde, insanlara her bilgiyi yegane güç sahibi olan Yüce Allah’ın öğrettiği şu şekilde bildirilmektedir:
’"Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın.’ (Bakara Suresi, 32)
Efendimiz’in sohbet adabı
Müslümanların sohbetleri ise içten ve samimidir. Müminler istişareyle hareket ettiklerinden herkesin sözü ve fikri değerlidir. İslam ahlakı, iman edenlerin kendi görüşlerinde ısrarcı olmamalarını, vicdana, adalete ve hayra en uygun olan fikre uymalarını gerektirir. Müminler "benim düşüncem en doğrusu" gibi kibire ve inatçılığa dayalı ısrarcılıktan uzak dururlar. Bir Müslüman, her zaman için kendisinden daha iyi bilen biri olabileceğini, en isabetli düşünceye kendisinin sahip olduğunu iddia etmenin büyük bir yanlış olduğunu bilir. Kendisi bir konuda bilgi sahibi olsa dahi, karşısındakinin de bir başka konuda derin bilgi sahibi olabileceğini düşünür. Bu nedenle diğer mümin kardeşlerini ilgi ve nezaketle dinler. Öncelikle onların sözlerinden, tecrübesinden bir şeyler öğrenmeye çalışır. Müslümanların bu güzel ahlakı, Kur’an ayetlerine uymanın bir sonucu ve Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in ahlakının müminlerdeki bir yansımasıdır. İmam Gazali, hadis kaynaklarına dayanarak Peygamberimiz (sav)'in sohbet ortamlarını şöyle tarif etmiştir:
"... Huzurunda oturan herkese mübarek yüzünden nasibini verir, iltifat buyururdu. Bu yüzden huzurundaki herkes onun nezdinde kendisinden daha değerlisi olmadığı düşüncesine kapılırdı. Evet onun oturuşu, dinleyişi, sözleri, güzel latifeleri ve teveccühü hep nezdinde oturanlar içindi. Bununla birlikte onun meclisi haya, tevazu ve emniyet meclisiydi... Kendilerine ikram ve gönüllerini hoş tutmak için sahabelerini künyeleri ile çağırır, künyesi olmayanlara künye bularak onunla hitap ederdi." (Huccetü'l İslam İmam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, 2. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayın Evi, 1998, s.798)
Söz kesmeden, itidalli bir sesle konuşmak
Kimseyi dinlemeden yalnızca kendi konuşan ve devamlı karşısındakilerin sözünü kesen kişiler genelde çok yüksek bir ses tonu kullanırlar. Bu şekilde konuşarak karşılarındaki kişilere kendi doğrularını kabul ettirecekleri düşüncesindedirler. Bağırarak konuşan ve her ortamda söz sahibi olmaya çalışan bu kişilerin yanıldıkları nokta, bu üslubun kendilerine toplum içinde saygın bir yer kazandırdığını zannetmeleridir. Oysa tam tersine böyle bir sohbete şahit olan herkes, böyle insanların kibirli tavırlarını, samimiyetsizliği ilk anda fark eder. Bu nedenle bu kişiler saygı kazanmak yerine toplum içinde küçük düşerler. Konuşan bir kişiyi sözünü kesmeden nezaketle dinlemek, Allah'ın rızasını kazandıracağı umulan güzel tavırlardan biridir. Bu tavır, konuşmacıya ve söylediklerine duyulan saygının bir göstergesidir. Buna karşın, Kur’an ahlakının yaşanmadığı yerlerde insanların konuşana kulak vermemeleri, birbirlerinin sözünü dinlememeleri, aynı anda tartışarak ve üste çıkarak konuşmaları alışılmış tavırlardır. Özellikle televizyonlardaki tartışma programlarında bunun örneklerine sıkça rastlanır. Her biri kendi dalında uzmanlaşmış kimseler bile kimi zaman nezaketten ve saygıdan tamamen uzak bir üslup sergileyebilmektedirler. Bu gibi kişiler birbirlerinin anlattıklarından istifade etmek yerine kibirli bir üslupla kendi sözlerini dinletip kabul ettirmeye çalışırlar.
’Çok’ değil, ’Hikmetli’ konuşmak
Sohbet ortamlarında bazı kişiler, kimi zaman sırf bir konuda ne kadar derin bilgiye sahip olduklarını ortaya koyabilmek için, dinleyenlerin hiçbir şekilde işine yaramayacak gereksiz konular anlatırlar. Kimi zaman da kısa birkaç cümleyle anlatabilecekleri bir konuyu, iki-üç saatlik bir konuşmanın içinde boğarlar. Bu gibi sohbetler, karşıdaki kişinin kalbinde istenen etkiyi uyandırmaz, tam tersine sıkıntı oluşturur. Böyle insanları dinlemekten genelde hiç kimse hoşlanmaz...