Herkes için nefsini tanımak mühim bir görevdir.
Çünkü nefsini bilen Rabbini bilir.
Yani bir kimse nefsin zilletini, güçsüzlüğünü ve yok olacağını bilse, Rabbini izzet, kudret ve beka ile bilecektir. Nefsini tanımayan Rabbini fazla tanımaz.
Onun için akıllı kimsenin nefsini tanıması için kollarını sıvaması ve gevşeklik yapmaması gerekir.
İnsanın en büyük düşmanı nefsidir.
Daha sonra kötü arkadaş ve şeytan gelir.
Kötü arkadaş ve şeytan de nefse tesir ederek insana zarar vermeye çalışırlar.
Onun için nefsin, emmarelikten temizlenmesi gerekir.
Çünkü nefs, daima Allah-u Zülcelal’e isyan etmek ister.
Şeytan, verdiği vesveseye insanın uymadığını görünce, bundan vazgeçer, başka bir vesvese verir.
Âlimler, şeytanı köpeğe benzetmiştir.
Köpek kovalanınca kaçar ise de, başka taraftan yine gelir.
Nefs-i emmare ise kaplan gibidir, saldırması ancak öldürmekle biter.
Nefsimiz de ölünceye kadar yakamızı bırakmaz.
Bunun için nefsi tanımak ve zararlarından korunmak gerekir.
Allah-u Zülcelal insanı şerefli ve üstün olarak yaratmıştır.
Kulların geçici dünya hayatında Allah-u Zülcelal’e karşı olan kulluk vazifelerini yerine getirmeleri ve imtihanları kazanmakla mükellef kılmıştır.
Bu itibarla insanın dünyadaki asli görevi de Allah-u Zülcelal’e ibadet ve taat olmuştur.
Nitekim Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
“İNSANLARI VE CİNLERİ ANCAK BANA İBADET ETSİNLER DİYE YARATTIM” (Zariyat; 56)
Fakat insan zamanla bu aslî görevlerinden uzaklaşmakta ve günahlara düşmektedir.
Bunun sebebi nefsin kötü istek ve arzularına uymaktır.
Çünkü nefsini bilen Rabbini bilir.
Yani bir kimse nefsin zilletini, güçsüzlüğünü ve yok olacağını bilse, Rabbini izzet, kudret ve beka ile bilecektir. Nefsini tanımayan Rabbini fazla tanımaz.
Onun için akıllı kimsenin nefsini tanıması için kollarını sıvaması ve gevşeklik yapmaması gerekir.
İnsanın en büyük düşmanı nefsidir.
Daha sonra kötü arkadaş ve şeytan gelir.
Kötü arkadaş ve şeytan de nefse tesir ederek insana zarar vermeye çalışırlar.
Onun için nefsin, emmarelikten temizlenmesi gerekir.
Çünkü nefs, daima Allah-u Zülcelal’e isyan etmek ister.
Şeytan, verdiği vesveseye insanın uymadığını görünce, bundan vazgeçer, başka bir vesvese verir.
Âlimler, şeytanı köpeğe benzetmiştir.
Köpek kovalanınca kaçar ise de, başka taraftan yine gelir.
Nefs-i emmare ise kaplan gibidir, saldırması ancak öldürmekle biter.
Nefsimiz de ölünceye kadar yakamızı bırakmaz.
Bunun için nefsi tanımak ve zararlarından korunmak gerekir.
Allah-u Zülcelal insanı şerefli ve üstün olarak yaratmıştır.
Kulların geçici dünya hayatında Allah-u Zülcelal’e karşı olan kulluk vazifelerini yerine getirmeleri ve imtihanları kazanmakla mükellef kılmıştır.
Bu itibarla insanın dünyadaki asli görevi de Allah-u Zülcelal’e ibadet ve taat olmuştur.
Nitekim Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
“İNSANLARI VE CİNLERİ ANCAK BANA İBADET ETSİNLER DİYE YARATTIM” (Zariyat; 56)
Fakat insan zamanla bu aslî görevlerinden uzaklaşmakta ve günahlara düşmektedir.
Bunun sebebi nefsin kötü istek ve arzularına uymaktır.