İsminin kökeni
Zonguldak, toprağının altındaki kömürün henüz varlığının bilinmediği
sıralarda bir köydü. Sazlık ve bataklık bir arâzide bulunduğu için
(Sazlık) mânâsına gelen “Zongalık” adıyla anılırdı. Yirminci asır
başında küçük bir kasabayken Cumhûriyet devrinde hızla gelişmiştir. Bu
mütevâzi köy bilâhare modern kasaba ve büyük bir şehir hâline gelmiş ve
(Zongalık) kelimesi de halk lisanında “Zonguldak” olarak yerleşmiştir.
ZONGULDAK İLİNİN TARİHİ KRONOLOJİSİ
Antik Dönem
Bilindiği gibi Tarih Devri, yazının bulanması ile başlar. Anadolu’ya
yazı Hititlerin (MÖ2000-1200), Asurlularla yaptıkları ticaret (Asur
ticaret kolonisi: Kültepe, Kaniş, Kayseri) ile girmiştir. İlkçağ’da (MÖ
3200-MS 375) bugünkü Zonguldak topraklarında Paflagonya (Merkezi
Kastamonu) ve Bitinya (Merkezi İzmit) denen bölgeler ve siyasal
kuruluşlar vardı. İlkçağ’dan günümüze (Yakınçağ) değin Zonguldak ve
çevresinin tarihçesini, tarihsel kronolojiye uygun olarak
açıklayabiliriz
- Frigyalılar (Frigler) Döneminde (MÖ 1200/750-676) Zonguldak
- Yunanlıların (İyonlar ve Diğerleri) ve Lidyalıların Kolonileri Döneminde (MÖ 7. yy-6. yy) Zonguldak
- Persler (Eski İranlılar) Döneminde (MÖ 555-MÖ 333) Zonguldak
- Hellenizm (Makedonya İmparatorluğu
- Büyük İskender, Bitinya ve Pontus Krallıkları) Döneminde (MÖ 4. yy-MÖ 1. yy) Zonguldak
- Romalılar Döneminde (MS 1. yy-4. yy) Zonguldak
- Bizans (Doğu Roma İmparatorluğu) Döneminde (4. Yüzyıl-13. Yüzyıl) Zonguldak
- Anadolu Selçukluları (1075/77-1308) Döneminde (11.-13.yy) Zonguldak
- Beylikler Döneminde (13. yy-15. yy) Zonguldak
- Osmanlı Döneminde (14. yy-20.yy) Zonguldak
Hisarı yapılırken yıkıma uğradı (1452). Buradaki İlk ve Ortaçağ
harabelerinin değerli taş malzemeleri büyük mavnalarla (Gemilere yakın
kıyılara yük taşıyan güvertesiz büyük tekne) İstanbul’a taşındı. Şehrin
(ereğli) eski önemi kalmadı. Kastamonu Eyaleti’nin (Eyalet: Osmanlı
Devleti’nde temel yönetim birimidir. Yöneticisi Beylerbeyi’dir.) Bolu
Sancağı’na (Sancak: Yöneticisi Sancakbeyi’dir. Güvenlik işlerini
Subaşılar, adalet işlerini de Kadılar yürütürdü) bağlı bir kaza merkezi
olarak uzun bir sönük döneme girdi.
Aslında, Ereğli yöresi, Osmanlı yönetimine girdikten sonra, tıpkı
Amasra (Bartın İli’nin ilçesi) gibi, bir gerileme dönemine girmiştir.
Zonguldak ve çevresi için barış ve huzur ortamı da pek uzun ömürlü
olmadı.
Zonguldak havalisinde genel olarak 16., 17. ve 18. yüzyıllarda çok
önemli olaylar yoktur. Ancak, 18. yüzyılda bölgede Ayanlar’ın ortaya
çıktığını görüyoruz. Gerçekte Osmanlı İmparatorluğu, Anadolu’nun bir
çok köşesi gibi bu bölgeyi de kaderine terk etmiştir. Osmanlı çağındaki
adı ile Bender-i Ereğli, Filyos (Hisarönü) ve Devrek, küçük birer
yönetim merkezi ve salt kendi çevrelerinin Pazar yeri durumunda
kalmışlardır.
18. yüzyıldan sonra Ereğli’de yelkenli gemiciliğin önem kazandığı
görülür. Fakat, bugüne değin iyi iş yapan yerli armatörler (gemi
işletenler), çağın gereklerine (gelişen teknolojiye) uymayı
başaramadıkları için birer ikişer iflasa sürüklenmişlerdir. 18.
yüzyılın başlarında çevreyi geçen Uluslu İ. Hamdi Efendi, Atlas adlı
eserinde Zonguldak ormanlarının olağanüstü zenginliğini dile getirir.
18.yüzyılın ikinci yarısında Şile’ den Cide’ ye kadar bir çok iskelenin
"hatab ( odun) iskelesi" yükümlülüğüne bağlandığı bilinmektedir. Odun
iskelelerinin başlıcaları;Karasu, Ereğli,Filyos, Bartın çayı, Amasra ve
Cide’ dir. Başkent İstanbul’ un yakımlık odun ihtiyacının yanı sıra bu
iskelelerden Tersani Amire için gemi keresteleri, tomruk ve direk
sağlanmaktadır. İç kesimlerde yaşayan halk toprağa bağlı,tarım,
ormancılık ve hayvancılıkla ilgilenmektedir.
1825’ de Bolu sancağı; Merkez, Çağa, Kıbrıscık, Mengen, Gerede,
Viranşehir(EskiPazar), Traklıborlu (Safranbolu), Yenice, Yedidivan,
Ulus, Onikidivan (Bartın), Hızırbeyili, Mudurnu, Konuralp ve Ereğli
kazalarından oluşmaktadır.
Şimdiki Zonguldak şehir merkezi; Ereğli kazasına bağlı, deniz sahilinde
‘’Tahta İskelesi” olan bir koydur. Tahta İskele çevresinde depolanan
kerestelerin, buradan İstanbul’ a Haliç Tersanesine gönderildiği
bilinmektedir. Çağın gereği olarak, deniz ulaşımında buhar gücü için
gerekli olan "buhar kömürü" daha sonraki yıllarda yine bu sahillerden
sağlanacaktır.
İdari yapılanmanın yanı sıra, Taşkömürü Havzasında askeri düzenlemeler görülmektedir.
Taşkömürü’ nün varlığı 1830’ dan itibaren kesin olarak
bilinmektedir.1830 - 1848 tarihleri arasında arama ve işletmecilik
faaliyetleri hakkında çok ayrıntılı bilgi olmamakla birlikte; 29 Temmuz
1843 (2 Recep 1259) tarih ve 3874 numaralı Sadaret-Sadrazamlık
Tezkeresi’ nde Ereğli ve Amasra’da üretilen "vapur kömürünün" İstanbul’
da pazarlanmasından söz ederek gerekli düzenlemelerin yapılmasından
sonra Devlet hazinesine sağlayacağı katkı anlatılmaktadır.
1848’ de yapılan inceleme ve düzenlemelerle, "taşkömürü bulunan yerler"
saptanarak "havza sınırları" ilk kez tanımlanmıştır. I.Abdülmecid’in
fermanıyla; Taşkömürü Havzası “Evkaf-ı Celile-i Mülükane" (Vakıflar
İdaresi Mülkleri) topraklarına dahil edilmiş, I.Abdülmecid Vakfı adına
tapulanmıştır. İdaresi ve işletilmesi de Hazine- i Hassa’ ya (saray
bütçesi) verilmiştir.Taşkömürü Havzasından elde edilecek yıllık kira
bedeli Evkaf Nezareti ( vakıflarla ilgili işleri yürüten örgüt )
denetiminde, dini hayır kurumlarına tahsis edilmiştir.
Taşkömürü havzasında üretimin arttırılması için işgüçü ve taşıma
eksikliklerinin giderilmesi zorunluluğu doğmuştur. Padişah I.
Abdülaziz’ in (1861-1876) emriyle, havzanın yönetimi 10 Şubat 1865’ de
Bahriye Nezaretine devredilerek, Maadin-i Hümayun Nazırı ve aynı
zamanda Ereğli Kaymakamı unvanıyla birlikte Mirliva (Tuğamiral) Dilaver
Pata atanmıştır. Havzasının yönetimini elinde bulunduran Bahriye
idaresi tarafından 26 Nisan 1867 tarihinde, "Ereğli Maden-i Hümayun
İdaresinin Nizamnamesi" yapılmıştır.
1864’ de Osmanlı taşra yönetimindeki yapılanma ile eyalet,sancak,kaza
ve ağa yerine vilayet (vali), sancak (mutasarrıf), kaza (kaymakam),
Nahiye (müdür) ve Köy (muhtar) idari düzeni getirilmiştir. 1867 tarihli
tüm vilayetleri kapsayan "Vilayet Nizamnamesi" ne göre Kastamonu
Vilayetinin Merkez, Sinop, Çankırı ve Bolu olmak üzere 4 sancağı, 21
kazası ve 30 nahiyesi bulunmaktadır. Bolu Sancağının; Merkez, Göynük,
Düzce, Ereğli, Bartın ve Gerede olmak üzere 6 kazası ve 30 nahiyesi
bulunmaktadır. Bu düzenleme ile Amasra nahiyesi de, 58 köyü bulunan
Bartın kazasına bağlanmıştır. Bartın ve Amasra’ nın Dilaver Paşa
Nizamnamesi (Teamülname) gereği Ereğli Kaymakamlığı sınırları içinde
olması taşkömürü havza sınırları ile ilgilidir.
1865’ de Dilaver Pata, Maadin-i Hümayun Nazırı ve aynı zamanda Ereğli
Kaymakamı unvanıyla birlikte atanmıştır. Ancak, bu tarihlerde Ereğli
Kaymakamlığı ve Maden Müdürlüğü ünvanlarının birbirinden ayrıldığı
anlaşılmaktadır.
TBMM Hükümeti, 20 Nisan 1920’ de Devrek, Ereğli, Mudurnu, Bartın,
Göynük ve Zonguldak’ı Bolu Bağımsız mutasarrıflığından ayırarak,
Kastamonu vilayetine bağladı. 14 Mayıs 1920’ de de Zonguldak kazasını
mutasarrıflık haline getirilerek, Kaza Kaymakamı Ahmet Cevdet Bey
mutasarrıf vekili olarak görevlendirilmiştir. TBMM’ nin ilk
mutasarrıflık yaptığı ilçe olarak tarihdeki yerini alacaktır.
Türkiye Cumhuriyetinin İlk İli Zonguldak; 1 Nisan 1924 tarih ve 491
sayılı Teşkilat- ı Esasiye Kanunu’ nun 60. maddesine göre sancaklar
kaldırılınca, Zonguldak bağımsız mutasarrıflığı, Vilayet yapılmıştır.
Zonguldak Adının Kaynağı ; Zonguldak isminin verilişi çeşitli
rivayetlere dayanmaktadır; sazlık ve kamışlık anlamına gelen
zongalıktan, sıtmanın titremesini tarifen zonklamaktan ve bir başka
rivayete göre de, sisli bir havada gemisiyle buraya giren kaptanın sis
kalktıktan sonra burası zongalıkmış demesinden, semer otu’na (kemer
otu, kındıra otu) zongura denmesinden, Zonguldak isminin verildiği
söylenmektedir.
Kent adını, "Sandraka / Sandrake" adıyla bilinen yerleşim, adını Sandra Çayından alarak Zonguldak‘a dönüşmüştür.
Bir başka görüşe göre; Göldağı’ nın nirengi noktası alınması sonucu ,
Göldağı kesimi ya da bölgesi anlamına gelen “ Zone Ghuel Dagh” ın
Türkçe okunuşundan almıştır.
Necdet Sakaoğlu’nu tespitine göre de; “Daha çok şimdiki Zonguldak’ın
bulunduğu yerde ocaklar açan Fransız girişimciler yörelerinin çok
engebeli ve sık ormanlık oluşu sebebiyle buralara Jungle (Cangıl) adını
vermişler, buna yerli halkın orman anlamında kullandıkları dav - dağ
kelimesi de eklenince zamanla Zonguldak biçimini alacak olan
"Jungle-Dağ" ismi doğmuştur