Hadi git yâr!
Daha fazla sen yüklenemiyor kalbim.
Daha derin düşleri kaldıramıyor bedenim.
Kalmadı lügatimde içimi yakmayan bir söz. Bendeki resmini sakladığım
sandık; bir çift göz…
Yâr! ekseni değişti artık dünyamın. Ne
geceleri uykuya teslim ediyorum düşüncelerimi. Ne de sabahları
gündoğumlarıyla yeni bir yelken açabiliyorum kurtuluşuma. Her benle
başlayıp senle devam etmek zorunda olan gün, dikenli bir dal oluyor
bana.
Hadi gönlüm
Defalarca düş uçurumlardan, kan-revan ol. Ve
boşalt içini. Damarlarından ansızın geçen ve “yar”ı anlamlı kılan
ezinci katlet. Bitir bu sonsuz şiiri. Son bulsun ağıt tadındaki sevgi
söylemleri. Yâr yüreğimdeki ‘is’ini başka bir yere sevk et hadi.
Ah yâr gün gün mısralar döktün içime.
Yüreğimi sana dair söylenmiş mısralarımla yıkadın. Ben hep sana
uzaktım. Yollarda kaybolsam sen önüme çıkan tuzaktın. Ben, her gece
gözyaşlarımla yıkadığım masallarımı saçlarına yolladım. Saçlarından
kulaklarına musalla taşı gibi bir soğuklukla inip, beni sana anlatır
sandım.
Yanıldım…
Hicran yağmurlarından sıyrılıp ötelerde kendimi aradım, bulamadım…
Hayatımın gençlik satırlarında adı geçen yâr.
Sırtımı her döndüğümde bir can yitirdim bu bahar…
İdama giderken hislerim, güneşim yüzünü
görmeyi bekledim hep. Kalemi kırık bir aşkı mühürledim yüreğime.
“unuttum” diye haykırırken bile unutmadığımı ispatlıyordum kendime.
Yoruldum yâr
Bütün kapılarımı kapatmaya hazırlanıyorum
gönlümün. Kimliğimi hediye edip bu şehre, her bir adımımda anıları
sürükleyip ardımdan ve rotamı da ekleyip nabzıma gidiyorum… Mutlu
günlerin gelmesini bekleyen çehremdeki çizgileri siliyorum. Ceplerimi
dolduruyorum yedekteki acılarla. Her sabah yüzümü yıkadığım tavana
asıyorum hayallerimi. Ansızın içime düştüğün günden beri ayakları
burkuldu ömrümün. Ve ben her gün bir daha ölmek için uyanır oldum
uykumdan. Paslandı gözlerim. Sen kendin için kal yâr ben senin için
giderim. Bu defa sürgünlere giden yüreğime bedenimi de eklerim. Bağdat
olurum yıkılırım kurşunlara. Filistin olurum kalırım duvarlar arasında.
Ama yine de İstanbul’u saklarım alınyazımda.
Nerde olursam olayım unutma yâr; yarın yeni bir gün ve her yeni günde olduğu gibi senli ölüme hazırlanıyor gönlüm
Daha fazla sen yüklenemiyor kalbim.
Daha derin düşleri kaldıramıyor bedenim.
Kalmadı lügatimde içimi yakmayan bir söz. Bendeki resmini sakladığım
sandık; bir çift göz…
Yâr! ekseni değişti artık dünyamın. Ne
geceleri uykuya teslim ediyorum düşüncelerimi. Ne de sabahları
gündoğumlarıyla yeni bir yelken açabiliyorum kurtuluşuma. Her benle
başlayıp senle devam etmek zorunda olan gün, dikenli bir dal oluyor
bana.
Hadi gönlüm
Defalarca düş uçurumlardan, kan-revan ol. Ve
boşalt içini. Damarlarından ansızın geçen ve “yar”ı anlamlı kılan
ezinci katlet. Bitir bu sonsuz şiiri. Son bulsun ağıt tadındaki sevgi
söylemleri. Yâr yüreğimdeki ‘is’ini başka bir yere sevk et hadi.
Ah yâr gün gün mısralar döktün içime.
Yüreğimi sana dair söylenmiş mısralarımla yıkadın. Ben hep sana
uzaktım. Yollarda kaybolsam sen önüme çıkan tuzaktın. Ben, her gece
gözyaşlarımla yıkadığım masallarımı saçlarına yolladım. Saçlarından
kulaklarına musalla taşı gibi bir soğuklukla inip, beni sana anlatır
sandım.
Yanıldım…
Hicran yağmurlarından sıyrılıp ötelerde kendimi aradım, bulamadım…
Hayatımın gençlik satırlarında adı geçen yâr.
Sırtımı her döndüğümde bir can yitirdim bu bahar…
İdama giderken hislerim, güneşim yüzünü
görmeyi bekledim hep. Kalemi kırık bir aşkı mühürledim yüreğime.
“unuttum” diye haykırırken bile unutmadığımı ispatlıyordum kendime.
Yoruldum yâr
Bütün kapılarımı kapatmaya hazırlanıyorum
gönlümün. Kimliğimi hediye edip bu şehre, her bir adımımda anıları
sürükleyip ardımdan ve rotamı da ekleyip nabzıma gidiyorum… Mutlu
günlerin gelmesini bekleyen çehremdeki çizgileri siliyorum. Ceplerimi
dolduruyorum yedekteki acılarla. Her sabah yüzümü yıkadığım tavana
asıyorum hayallerimi. Ansızın içime düştüğün günden beri ayakları
burkuldu ömrümün. Ve ben her gün bir daha ölmek için uyanır oldum
uykumdan. Paslandı gözlerim. Sen kendin için kal yâr ben senin için
giderim. Bu defa sürgünlere giden yüreğime bedenimi de eklerim. Bağdat
olurum yıkılırım kurşunlara. Filistin olurum kalırım duvarlar arasında.
Ama yine de İstanbul’u saklarım alınyazımda.
Nerde olursam olayım unutma yâr; yarın yeni bir gün ve her yeni günde olduğu gibi senli ölüme hazırlanıyor gönlüm