Bedevi Ve Peri Kızı. Kayyto10


Join the forum, it's quick and easy

Bedevi Ve Peri Kızı. Kayyto10
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
İsmail YK'nın 2015 Albümü Çıkmıştır!

Bağlı değilsiniz. Bağlanın ya da kayıt olun

Bedevi Ve Peri Kızı.

Aşağa gitmek  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

1Yeni! Bedevi Ve Peri Kızı. Perş. 3 Tem. 2008 - 13:26

ESRA YK

ESRA YK
Administratör

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Bedevi ve Peri Kızı

Derler ki bir peri kızını uyurken seyredersen
ömrün iki kat uzarmış ama sessiz olmalıymışsın ve ona dokunmamalı. Eğer
uyandırırsan gözleriyle seni ölene kadar orada hapsedermiş.


Uyudu...

İşte böyle bir hikayede bir adam aç ve susuz bir
çölde gezerken, birbakmış karşısında kocaman bir vaha. Önce serap
gördüğünü zanneden bu adam koşarak yaklaşır. Ve görür ki vahanın
ortasında üzeri nergislerle dolu bir göl var. Susuzluktan ölmek üzere
olan adam son bir hamleyle gölün yanına gelir, hasretle sudan bir yudum
içmek üzereyken gölün tam ortasında bir adacık olduğunu görür. Zaten
kafası iyice karışmış olan bedevinin gönlü iyice merakla dolar.
Dikkatlice baktığında görür ki adacık rengarenk çiceklerle doludur. O
kadar güzelmiş ki çicekler ve renkleri o kadar canlı ki... Bir an tüm
susuzluğunun kaybolduğunu ve gönlünün bir arzuyla dolduğunu hissetmiş.
Ve adaya doğru yüzmeye başlamış. Neyse bizim bedevi bata çıka, zar zor
güç bela adacığa ulaşır.


Bedevi dediysek de hani gerçekten de bedevi,
elleri nasırlaşmış kabalaşmış, gece gündüz yol almaktan saçları
birbirine girmiş, bir oraya bir buraya rüzgar nereye gönderirse onu
savrulmuş hayatı boyunca. Ama gönlü bedevi değilmiş bu adamın. Gönlü
İran Şahı kadar zengin, Hayyam’ın ki kadar zarif, Sadi kadar bilge
imiş... Ama ne gam kader onu çöllere göndermiş işte, yıldızlarla
arkadaş etmiş. Neyse efendim bizim bu bedevi o adacıkta bulunan envai
çeşit çicekleri görünce kendinden geçmiş. Koklamaya bile kıyamamış
onları, o çicekten bu çiceğe menekşeden leylaklara gözü gönlü dolaşmış
durmuş o bahçede. Tam şaşkınlığı, berhevalığı, serhoşluğu geçmek
üzereyken ne görsün. O envai çeşit çiceklerin arasında güzeller güzeli
bir peri kızı yatmakta. Saçları menekşelerden bile daha narin,
yanakları gelincikler gibi al al, boynu bir lale gibi zarif ve gururlu,
gözleri gölün üzerindeki nergisler gibi, zülüfleri perçem perçem
gözlerini perdelemekte.

Bütün şaşkınlığıyla bu güzel kızı seyre dalan, şu
kızgın çölde birden hayal denizinin ortasına düşen bedevinin gönlü
yangın yeri olur. O kadar tatlı uyuyordur ki nefes almaya dahi korkar.
Yine de merakına yenilir ve hemen yanıbaşındaki papatyalardan birine
yaklaşıverir. Der ki:


- Söyleyin bana bu güzel kız kimdir? Bu gönlümü
yakan, beni benden alan, nasırlaşmış ellerimden utanmama sebep olan bu
zarif kız kim?


Papatya bedevinin gönlündeki sızıyı görüp dile gelir:

- Ey ordan oraya göçüp giden yolcu, ey gönlü
yanmış ruhu tutuşmuş bedevi. Görüyorum ki bilge ruhun, zarif gönlün bu
gülün visaliyle yanıp tutuşmakta. Ama boşunadır bu yanışın. O periler
şahının kızıdır, O şu gördüğün seni serhoş eden bahçenin en güzel
çiceğidir. Bizler hepimiz onun hizmetkarıyız, O ’nun güzelliğinin bir
parçasıyız. Sen bu boş hayelden vazgeç. Nice bülbüller onun aşkıyla
tutuştular ama visale eremediler. O bu bahçenin gülü, adı da Gülfem
Hatundur. Sakın ola onu uyandırma yoksa gözlerinin esiri olursun. Ve
misal aleminde kaybolursun. Visal ümitlerin büsbütün kaybolur.


Bedevinin gönlüne düşen ateş harlanır iyice bu
sözlerden sonra. Bir ümitsizlik çöker yüreğine. Bir ümit bir yol bulmak
için ayrılır o adadan. Ülkeden ülkeye, bilgeden bilgeye dolaşır durur.
Kendisine bir yol gösterecek birini arar. Artık ne yıldızlar ne boş
çöller ne de dağlar sığmaz olur gönlüne. Bir gün yolu bir şehre düşer.
Gece daha çökmeden şehre girer ve ahaliden birine bu şehrin en bilgesi
kimdir diye sorar. Derler ki bir âmâ kadın vardır, şehrin sultanı hep
ona danışır sen de onun yanına git. Gözlerinde bir ümitsizlik,
yüreğinde bir ateş var belli. Umarız o senin derdine derman olur.

Ve o kadının yanına doğru yol alır. İçeri girer selam verir.
- Ey padişahların sultanların fikir danıştığı
bilge benim bu derdime sen çare olursun ancak. Gözlerin cismaniyet
alemine kapalı olsa da kalp gözün açıktır. Ve bilirim ki derdimi sana
anlatmama da gerek yoktur. Söyle benim bu derdimin bir çaresi var
mıdır? Visal için yanan bu ruhum huzura kavuşacak mıdır?

- Bilirim çok yollar katettin, dağları çölleri
aştın, yabanilerle arkadaşlık ettin, güneşi takip ettin bu sualin
cevabı için. Ve görürüm ki gönlün bir bedevinin gönlünden daha zarif.
Ömrün boyunca aradığın hazineyi buldun ama ona ulaşmak için daha çok
yolları aşman gerekmekte. Periler şahı amansız bir hastalığa yakalandı.
Kızını ancak Kaf Dağının zirvesinde yaşayan Zümrüd-ü Anka kuşunun
gözyaşından bir damla getirene verecek. Çünkü onun gözyaşı şifalıdır.
Senin derdinin çaresi budur.

- Peki oraya gitmemin yolu nedir onu da söyle ey bilge hatun.
- Şimdiye kadar oraya hiçkimse ulaşamadı. Birçok
tehlikelerle doludur. Fakat bir kısa yol bulunmakta. Kafdağının
eteklerinde bir çeşme bulunmakta. Oradan akan sudan içen kimse
zamanının en büyük bilgesi olur. Ve bütün sihir bilgisine sahip olur.
Fakat orayı koruyan bir kartal var. Eğer onu geçebilirsen kaf dağına da
ulaşabilirsin.


Ve böylece âmâ kadının yanından ayrılır. Şehrin
limanından bir gemiye biner. Ve yolculuğu başlar. Yolda bin türlü
belayla karşılaşır, yabani hayvanlarla boğuşur. Fırtınalar atlatır.
Haramilerle arkadaşlık eder. En sonunda kafdağının eteklerine ulaşır.
Çeşmenin başına geldiğinde kartal da koca kanatlarını açarak onun
yanına gelir. Gözleri delercesine kalbine işler. Ve orada dona kalır.
Sonra kartal konuşmaya başlar:

- Ey fırtınalar atlatan, haramilerle yol
arkadaşlığı yapan, bir nergis göz uğruna dünyaları dolaşan yolcu
görürüm ki sen iyi bir insana benziyorsun. Vazgeç bu sevdadan, benim
vazifem burayı korumaktır.

- Bilirim fakat benim işim seninle değildir.
Gönlüm bu derde düşeli huzur benim için bu dünyadan silinip gitti. Öyle
ya da böyle emelime ulaşmak için yoluma devam edeceğim.

Kartal bedevinin perişan haline acır ve ona bir şans tanımak ister.
- Peki öyleyse sana bir sual soracğım eğer doğru
cevabı verirsen emeline ulaşırsın. Eğer yanlış cevaplarsan artık ruhun
huzura kavuşur. Söyle bana şu toprağın altında ve bu yerin üstünde en
çok ne vardır?

Bedevi düşünmeye başlar, nasıl cevap vereceğine bir türlü karar veremez.
- Ey hamiyetli kartal zor bir sual ettin, fakat
ben sana söyleyeyim; şu toprağın altında en çok olan "pişmanlıktır" ve
üstünde de en çok insanoğlunun "hırsı" bulunmaktadır.

- Senin bu bu bilgelik çeşmesinden içmene gerek yok. Sırtıma atla ve seni Kafdağının zirvesine götüreyim.

Ve böylece dağın zirvesine çıkarlar. Zümrüd-ü
Anka bedevinin perişan halini görünce gözünden bir damla yaş düşer. O
bir damlayı alıp hemen periler şahının yanına gelirler. Şah iyileşir ve
bedeviyi huzuruna çağırır.

- Söyle bakalım benden dileğin nedir?
Utana sıkıla padişahın gözlerine bakan bedevi en sonunda arzusunu söyler. Padişah kızına döner:
- Bahçemin en güzel çiceği sen de söyle düşünceni, gönlün ne ister?
- Benim de gönlüm bu bedevidedir. Beni ilk
gördüğünde içindeki ateş benim gönlüme de düştü. Fakat sizin
rahatsızlığınız yüzünden gönlümün arzusuna cevap vermedim. Fakat o
vazgeçmedi hiç, izin verirseniz muradımdır.

Bunun üzerine periler ülkesinin şahı dört bir
yana habercilerini çağırır ve kırk gün kırk gece bir düğün yaparlar.
Bir ömür mutlu bir şekilde yaşarlar. Bu hikaye de burada biter.








































http://www.ismailyktv.ile.biz

Sayfa başına dön  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz