Baba kar ne kadar güzel yağıyor değil mi?
-Evet oğlum.
-Baba, kar taneleri gökyüzünden penceremizin önüne kadar birbirlerine karışmadan nasıl yağıyor?
-Reyhan kokulum, ALLAH her meleği yeryüzüne bir kar tanesi indirmesi için görevlendirir.
Abdullah, oturduğu yerden doğrulup şaşkınlıkla babasının yüzüne bakarak:
-Karları melekler mi indiriyor, nası l olur? Kar çok, melekler de o kadar çok mu, hiç bitmiyorlar mı?
Bilal bey yüzüne tebessüm kondurarak:
-Reyhan kokulum, ALLAH'ı n melekleri hiçbir zaman bitmez, hatta ALLAH için canını veren şehitler, meleklerle arkadaş oldukları ndan onlara yardımcı olurlar; yeryüzüne birlikte inerler, kar tanelerini narince yere bırakırlar. Bu yüzden kar beyazdır, lekesizdir. Annenin sevdiği kırmızı gül bile rengini kardan almış. Abdullah' ın şaşkınlığı giderek artıyor ve babasının ağzından çıkacak kelimeleri sabırsızlıkla bekliyordu.
Abdullah:
-Nasıl yani?
Bilal bey:
-Geçmiş zamanlarda bir kuş, üzerinden geçtiği bahçenin içindeki beyaz gülleri görünce hemen oraya inmiş. O günden sonra, sabahtan akşama kadar güllerin başında bekler ve onlara güzel sesiyle kendi dilinde şarkılar söylermiş . Ama bahçenin sahibi bu durumdan memnun değilmiş. Çok ses çıkardığını düşündüğü kuşu yakalamaya karar vermiş. Güllerden biri bunu öğrenince kuşa bir daha gelmemesini söylediyse de kuş kabul etmemiş. Bir gün bahçenin sahibi kuşu vurmuş ve kuş ağaçtan yerdeki gülün üzerine düşmüş. Kuştan akan kan ise güle bulanmış ve kırmızı olmuş. O günden sonra kırmızı gül muhabbetin simgesi haline gelmiş. İşte yeryüzüne karları indiren meleklerin arkadaşları olan şehitlere yardım etmelerinin sebebi bu; onlar da beyaz karları kanlarıyla kırmızıya boyayıp kuş gibi sevgilerini ispatladılar. ALLAH' ta onlara cenneti ve ölümsüzlüğü hediye etti.
Abdullah:
-Baba, biz ALLAH'ı çok seviyoruz, değil mi?
-Evet, hem de çok.
Baba-oğul karın narin yağışını evlerinde birbirlerine sokulmuş izliyorlardı, bu onlar için bedenlerinden ziyade yüreklerinin ısınması idi. Abdullah'ın gözleri yavaş yavaş kapanmaya başlamıştı. Bilal bey yerinden doğrulup, reyhan kokulu oğlunu derince koklayarak alnına buse kondurdu. Cebinden çıkardığı beyaz bir kağıdı başucuna bırakıp ağır adımlarla evden ayrıldı. Gecenin karanlığında sokak lambası yağan karları aydınlatırken, Bilal'in ardında bıraktığı gölgeyi büyüttü. Abdullah her şeyden habersiz tatlı uykusunda rahattı, uyandığında ise her sabah olduğu gibi babasına bakındı ve yanındaki beyaz kağıt ilişti gözlerine. Üzerindeki "Reyhan kokulu Abdullah'ım" yazısını heceleyerek okumaya başladı.
" Dünyanın neresinde olursan ol karlar yağacak ve hiç bitmeyecek. Gül bahçeleri ve kanını güle bulayacak birileri hep olacak, beyaz karların üzerinde... Sevgileri ölümsüzleşecek! Unutma ki; uzun süre gelmez isem, beni kar yağdığı zaman bekle, geleceğim söz veriyorum! Oğlum sana tek vasiyetim, adın gibi olmandır.
-Evet oğlum.
-Baba, kar taneleri gökyüzünden penceremizin önüne kadar birbirlerine karışmadan nasıl yağıyor?
-Reyhan kokulum, ALLAH her meleği yeryüzüne bir kar tanesi indirmesi için görevlendirir.
Abdullah, oturduğu yerden doğrulup şaşkınlıkla babasının yüzüne bakarak:
-Karları melekler mi indiriyor, nası l olur? Kar çok, melekler de o kadar çok mu, hiç bitmiyorlar mı?
Bilal bey yüzüne tebessüm kondurarak:
-Reyhan kokulum, ALLAH'ı n melekleri hiçbir zaman bitmez, hatta ALLAH için canını veren şehitler, meleklerle arkadaş oldukları ndan onlara yardımcı olurlar; yeryüzüne birlikte inerler, kar tanelerini narince yere bırakırlar. Bu yüzden kar beyazdır, lekesizdir. Annenin sevdiği kırmızı gül bile rengini kardan almış. Abdullah' ın şaşkınlığı giderek artıyor ve babasının ağzından çıkacak kelimeleri sabırsızlıkla bekliyordu.
Abdullah:
-Nasıl yani?
Bilal bey:
-Geçmiş zamanlarda bir kuş, üzerinden geçtiği bahçenin içindeki beyaz gülleri görünce hemen oraya inmiş. O günden sonra, sabahtan akşama kadar güllerin başında bekler ve onlara güzel sesiyle kendi dilinde şarkılar söylermiş . Ama bahçenin sahibi bu durumdan memnun değilmiş. Çok ses çıkardığını düşündüğü kuşu yakalamaya karar vermiş. Güllerden biri bunu öğrenince kuşa bir daha gelmemesini söylediyse de kuş kabul etmemiş. Bir gün bahçenin sahibi kuşu vurmuş ve kuş ağaçtan yerdeki gülün üzerine düşmüş. Kuştan akan kan ise güle bulanmış ve kırmızı olmuş. O günden sonra kırmızı gül muhabbetin simgesi haline gelmiş. İşte yeryüzüne karları indiren meleklerin arkadaşları olan şehitlere yardım etmelerinin sebebi bu; onlar da beyaz karları kanlarıyla kırmızıya boyayıp kuş gibi sevgilerini ispatladılar. ALLAH' ta onlara cenneti ve ölümsüzlüğü hediye etti.
Abdullah:
-Baba, biz ALLAH'ı çok seviyoruz, değil mi?
-Evet, hem de çok.
Baba-oğul karın narin yağışını evlerinde birbirlerine sokulmuş izliyorlardı, bu onlar için bedenlerinden ziyade yüreklerinin ısınması idi. Abdullah'ın gözleri yavaş yavaş kapanmaya başlamıştı. Bilal bey yerinden doğrulup, reyhan kokulu oğlunu derince koklayarak alnına buse kondurdu. Cebinden çıkardığı beyaz bir kağıdı başucuna bırakıp ağır adımlarla evden ayrıldı. Gecenin karanlığında sokak lambası yağan karları aydınlatırken, Bilal'in ardında bıraktığı gölgeyi büyüttü. Abdullah her şeyden habersiz tatlı uykusunda rahattı, uyandığında ise her sabah olduğu gibi babasına bakındı ve yanındaki beyaz kağıt ilişti gözlerine. Üzerindeki "Reyhan kokulu Abdullah'ım" yazısını heceleyerek okumaya başladı.
" Dünyanın neresinde olursan ol karlar yağacak ve hiç bitmeyecek. Gül bahçeleri ve kanını güle bulayacak birileri hep olacak, beyaz karların üzerinde... Sevgileri ölümsüzleşecek! Unutma ki; uzun süre gelmez isem, beni kar yağdığı zaman bekle, geleceğim söz veriyorum! Oğlum sana tek vasiyetim, adın gibi olmandır.