Facebook diye bir şarkı yazıp üzerine de 2012 filmini aratmayacak
bir klip çekiyor. Ama her albümü 'en çok satanlar' listesinin
tepesinde..
Bombabomba.com! Bu pazar Türkiye'nin en fenomen isimlerinden
biriyle karşınızdayım. Şaka değil; bu adamın sırrı ne, uzun zamandır
ben de herkes kadar merak ediyorum... 'Şapur şupur ye beni',
'bombabomba.com' diye acayip acayip şarkı sözleri yazıyor, 'Allah
belanı versin,' diye beddualar ediyor, Facebook diye bir şarkı yazıp
üzerine de 2012 filmini aratmayacak sahnelerin yer aldığı bir klip
çekiyor ki tam evlere şenlik! Millet R&B, hiphop, ortaya karışık
şarkılarıyla/klipleriyle dalga geçiyor ama ne korsan, ne mp3, ne
internet, hiçbir şey onu durduramıyor; her albümü 'en çok satanlar'
listesinin tepesinde ilginç biçimde! Hele son günlerde fenomenliği
almış başını gidiyor iyice, herkes onu konuşuyor, 'Facebook'un klibini
izledin mi?' diye birbirine sorup, komedi filmi niyetine izliyor. İyi
de, bu kadar burun bükülen, dalga geçilen şarkıları kim dinliyor, niye
dinliyor? İşte bu sorunun peşine düştüm; kimdir bu İsmail YK, ne yer ne
içer, nasıl yaşar, bu acayip şarkıları neden ve nasıl yapar? Bir
araştırma yapıp öyle çökeyim arkadaşın karşısına derken, internette
epey ironik bir yoruma rastladım. Diyor ki bir vatandaş; "Kolejlerde
okuttuğum, opera temsillerine taşıdığım, tenis dersine yolladığım dokuz
yaşındaki oğlumun en sevdiği şarkıcı..." Cümlenin sonuna da eklemiş:
"Maalesef!" Gel de çık şimdi işin içinden! Şu kadarını söyleyeyim,
gerçekten enteresan bir tip İsmail YK. Hem inanılmaz saf, hem inanılmaz
zeki... Hem bütün bu yazdığı şarkılar içinden geliyor, onu
yansıtıyor/anlatıyor hem de aslında o değil, sadece oyunu kuralına göre
oynuyor... Hem eleştirileri, alayları, kimseleri umursamadan içinden
geçeni yapacak kadar hesapsız kitapsız, hem 'sıradan cümleler bu kadar
tutmazdı' diyecek kadar planlı-programlı. En önemlisi eleştiri, tepki,
alay malzemesi olmayı en baştan göze alacak kadar hırslı ve cesur biri.
İlginç bir söyleşi oldu, İsmail YK'nın sırrı nedir ya da bir sırrı var
mıdır, okuyun kendiniz karar verin. Çünkü ben çıkamadım işin içinden!
- Hikâyeniz nerede başlıyor?
- Almanya'da.. Kardeşlerimin hepsi Türkiye'de doğmuş, bir tek ben Almanya'da doğdum. Biz beş kardeşiz, ailenin en küçüğüyüm.
- Aile maddi nedenler yüzünden mi göç ediyor Almanya'ya?
- Tabii ki maddi sorunlar yüzünden. Babamın yapmadığı iş kalmıyor;
film setlerinde ışıkçı olarak çalışıyor, aşçı olarak çalışıyor, pazarda
çalışıyor, hatta yılan derisi bile satıyor ama sürekli bir iş
bulamıyor; 1968 yılında Almanya'ya göç ediyor. Orada da bir makine
fabrikasında çalışıyor kontrolcü olarak. 1972 yılında da annem, bir
abim ve kız kardeşimi yanına alıyor. En büyük abilerim Hüseyin ve Hasan
ise dayımların yanında kalıyor babam maddi durumunu düzeltene kadar...
- Siz en şanslı oluyorsunuz haliyle!
- Evet, ben 1978 yılında doğuyorum. Şanslıyım, çünkü hiç yoksulluk çekmedim.
- Nereden göç ediyor aileniz?
- Sivas'tan.
- Alevilik var mı sizde?
- Bizde Alevilik de var, Sünnilik de. Anne tarafı Alevi. O yüzden ayrımcılık yok bizde.
- Sorun çıkmamış mı evlenirlerken?
- Çıkmamış ya! (gülüyor) Babam dik kafalıymış, "Ben kalbimin sesini
dinlerim, aşkımı dinlerim," demiş. İyi ki de yapmış, bak ne güzel beş
kardeşiz.
- Nasıl bir çocukluk geçirdiniz peki?
- Ağabeylerim küçük yaşta müziğe başlamışlardı, Dortmund'a yakın Ham
şehrinde Bosphorus Gazinosu vardı, Türkiye'den tanınmış sanatçılar
gelirdi. Adnan Şenses, Arif Sağ gibi isimler... Babam da 'bizim
çocuklar güzel müzik yapıyor, arada buraya çıksınlar,' diyor ve
bizimkiler haftada bir sahneye çıkmaya başlıyor.
- Okulu bırakıyorlar mı?
- Okula da gidiyorlar. Herkesin çok ilgisini çekiyor, acayip iyi bahşiş
topluyorlar. Hasan-Hüseyin Kardeşler diyorlar onlara; biri bağlama
çalıyor diğeri şarkı söylüyor.
VE YURTSEVEN KARDEŞLER..
- Siz de doğar doğmaz onların arasında mı buluyorsunuz kendinizi?
- Ben daha yokum! Bir abim daha var Mustafa; bateriste ihtiyaç oluyor o
da bateri çalmaya başlıyor. Bu sefer 'Hasan, Hüseyin, Mustafa
Kardeşler' diyemedikleri için, soyadlarıyla adlandırıyorlar: Yurtseven
Kardeşler!
- Yani siz sanatçı bir ailenin ortasına doğuyorsunuz...
- Evet, doğduğumdan bu yana müzik tutkusu vardı bende.
- Türkler'in arasında mı büyüdünüz, hep Türkçe mi konuşuyordunuz?
- Tabii hep Türkçe konuşuyorduk. Okula başladıktan sonra ister istemez
Türkçede kopukluk yaşadım çünkü Almanca öğrenmem gerekiyordu.
- Çocuk kafanızla; 'neden buradayız, neden Alman okulunda okuyorum,' diye düşünüyor muydunuz, ikilem yaşıyor muydunuz?
- Almanya'da doğduğum için, annem beni farklı eğitti. Türkiye'deki
resimleri gösterirdi, Türk filmleri izlerdik, Türk şarkıları dinlerdik.
- Kaç yaşına kadar Türkiye'yi görmediniz?
- Altı yaşında geldim ilk kez.
- Ya okul, eğitim?
- Lise mezunu oldum. Ben hep müzisyen olmak istiyordum.
- Şarkıcılık hayaliniz miydi?
- Ben iki yaşımdan beri sürekli müzik dinliyordum; arabada olduğum
zaman müzik dinlemek isterdim, evde hep müzik dinlemek isterdim,
televizyon programlarını zaplarken müzik kanallarında dururdum hep.
Müzik, müzik, müzik yani!
- Neler dinliyordunuz?
- Santana, Freddy Mercury, Queen dinlerdim. Hatta video görüntüm bile
var; iki yaşındayken elimde gitar, çalıyormuş gibi yaparak playback
yapıyorum. Yani alt bilinçsel olarak yabancı müzik motiflerinden de
beslenmişim, bunları ve Türk müziğini bir araya getirip farklı müzik
yapma kabiliyeti kazanmışım. Grup olarak sahneye çıktığımızda da sadece
Türk müziği değil, yabancı müzik de okuyorduk. Benim albümlerimde zaten
R&B var, hip hop var, rock var, pop var, fantezi var.
- Siz de pek çok Almancı gencin yaptığı gibi arabeski seçebilirdiniz.
- Her tür müzik yapmak benim daha büyük işime geldi. Gençlik artık her
şeyi dinliyor, ben de gençlere hitap etmek istedim. Bir neşeleniyorum,
bir hüzünleniyorum; bazen dert, acı, keder dolu şeyler yazıyorum, bazen
de Kudur Baby diyorum!
- Buraya gelince zorluk oldu mu?
- İlk zamanlar yaşamıştım fakat şöyle bir şey var; ben kendime çok
güveniyordum, kompleksli bir insan değildim. İçinizden bir yerden,
kendinizi buraya ait hissediyorsanız sorun kalkar. Ben kendimi hiç
yabancı gibi hissetmedim.
- Ne diye 'Şapır Şupur Ye Beni' ya da 'Allah Belanı Versin' diye şarkı sözleri yazmaya başladınız?
- Benim de hoşuma gidecek şarkılar yazmak istedim hep. Ama tabii şu
da bir gerçek; daha önce Yurtseven Kardeşler olarak çok değerli
şarkılar da yaptık, dünyayla, barışla ilgili sözler yazdık, hatta Âşık
Veysel türküleri okuduk. Ama birçok televizyon programı reyting uğruna,
'ilgi çekmeyiz' gerekçesiyle istemedi bizi. 2002'de yolumu çizerken,
'Türkiye en çok ne tür şarkılar dinliyor' diye bir araştırma bile
yaptım. Çünkü benim için problem değildi, her tür müzik yapardım. Belki
opera söyleyemezdim sadece.
- Niye?
- İçimden gelmediği için yapamazdım. O kadar da yapmacık olamazdım yani.
- Nasıl araştırdınız peki, ne dinliyormuş Türkiye?
- Güvendiğimiz insanlar takip etti, ben de çok gazete okudum,
reytingleri, albüm satışlarını takip ettim. Gerçek albüm satışlarını
ama, televizyonda çıkan listeleri değil! Baktım ve 'tamam' dedim, aynı
ben!
- 'Aynı ben' derken?
- Bazı insanların itiraf edemeyeceği şeyleri ben, açık açık şarkılarda
itiraf ettim. Beyaz'ın programına çıktığımda, o da
'söyleyemediklerimizi en açık şekilde anlatabilen tek adam' demişti.
Nakaratı dinlesem, ben de 'çok anlamsız' derim tabii ama komple
dinlerseniz, sosyal içerikli bir şarkıdır.
- Hadi ya, Şapur Şupur sosyal içerikli bir şarkı mı sizce?
- Mesela bir erkek bir kızla bir yere gidiyor, bir şey içecekler,
erkek şunu düşünüyordur: 'Umarım benden pahalı içecek istemez!' Neden?
Belki züğürttür, belki cimridir, belki fakirdir, belki zengindir ama
cüzdanını unutmuştur vs. İkincisi diskolarda alkolün etkisinde kalan
insanlar bir kıza yaklaşmak için daha fazla cesaret sahibi oluyor. O
yüzden dedim ki "Bizimki votkayı yudumladı/ herhalde yaradı/ yanıma
yanaştı/ gömleğimin üst düğmesini açtı/ aman kaçırma çünkü fırsat bu
fırsattır..."
- Gözlem yapıyor ve yazıyorsunuz yani?
- Bir nevi... Ben oyunu kuralına göre oynamaktan çok, içimden geleni
yaptım. Yani şarkıları yazarken kendimi de hissettim. Bu oyun hoşuma
gitti benim, kendimi samimi buldum, başka bir oyun oynasaydım
sevmeyebilirdim. Şimdi İsmail YK tanındı, istediği noktaya ulaştı,
artık türkü de yapabilirim...
- Yani bu bir geçiş dönemi mi; bu şarkıları basamak olarak mı kullanıyorsunuz?
- İsmail YK şunu da düşündü; ne yaparsam göze çarpabilirim? Piyasaya
çıkarken bunlar önemli, bunları oynamak gerekiyor. Halbuki bana
'gündemde olmak istiyorsan, bir mankenle görünmen lazım,' diye akıl
verenler de oldu. O benim zoruma gitti. Ya ben yıllardır müzik
yapıyorum, altyapılarımı bile kendim hazırlıyorum, niye yapayım bunu?
Söylesenize, insan niye Facebook diye bir şarkı yapar?
- E çünkü bakıyorum, çoğu gencin hayatı bu. Eskiden gençlerin çoğu
diskolarda biriyle tanışırdı, şimdi Facebook'ta tanışıyor. Arkadaşlarım
anlatıyor, birileri konuşurken kulak misafiri oluyorum, hep böyle...
- Facebook'ta kimseyle tanıştınız mı?
- Facebook'ta yokum! İnternette biriyle tanışma merakım da yok ayrıca.
Resim var sadece düşünsenize, buzdolabı gibi! Benim birini beğenebilmem
için çok yakınımda olması gerekiyor, canlı canlı gözlerine bakacağım,
saçlarına dokunacağım, onu yakından göreceğim. Ama üzerine basa basa
söyleyeyim; bunu yapanları da yadırgamıyorum, ben sadece kendimi
anlatıyorum.
- Facebook'tan sevgili bulmak şahane bir şey gibi anlatıyorsunuz şarkınızda!
- Çünkü Facebook'ta tanışıp evlenenlere tanık oldum. Oluyor demek ki, ben öyle bulamadım ama! (gülüyor)
- Şimdi twitter moda, ona da şarkı yazacak mısınız?
- Şu anda düşünmüyorum.
- Niye ama, twitter daha moda!
- Ama Facebook modası geçmez, adamın orada bin tane arkadaşı var, hepsini reddedemez, oradan çıkması üç sene daha sürer!
- Facebook'un klibi de bi acayip! 2012 filmini aratmayan sahneler var, bir taraftan Rambo gibisiniz. Ne alaka ya?
- Ben bunu, filmi daha izlemeden önce planlamıştım. Biraz görsellik
olsun istedim. Yabancılar genelde öyle yapar, diyelim ki şarkı dört
dakika ama yedi dakika, on dakika süren video klip çekiyorlar. 100 bin
liraya mal oldu ama dedim ki hakkını vereyim.
- Kendinizi Rambo gibi falan mı hayal ediyorsunuz?
- Ama o oynayan insan karakter olarak ben değilim, öyle bakmıyorum. Dans bölümlerindeki İsmail YK daha çok hoşuma gidiyor.
- Kliplerin hikâyelerini de siz mi yazıyorsunuz?
- Evet.
- Tarzınızı kim belirliyor? RoboCop falan ilginç giyiniyorsunuz?
- Ben! RoboCop kıyafetleri giymek de benim fikrimdi. Yaz aylarında,
o kıyafetlerin eleştiri alacağını biliyordum, kıro diyeceklerini
biliyordum ama önemli değildi, ben her şeyi planlamıştım, 'Bakalım
sonunda kim gülecek' demiştim. Ben de öyle düşündüm. Çocuklar anormal,
sıra dışı şeylerden hoşlanır. Ben de dedim ki, çocukların sevgisini
kazanacağım. Şapır Şupur zamanı 9-10 yaşında beni dinleyen çocuklar, şu
anda 16 yaşındalar ve hepsi benim konserlerime geliyor.
- 'Eleştiren eleştirsin ama en son ben güleceğim,' diyorsunuz...
- 'İsmail YK üç ay sonra yok,' diyenler bir baksın; bu çocuğun
konserleri hâlâ full, bu çocuk hâlâ satıyor, bu çocuk bir müzik şirketi
bile açtı! Yapmayın abiler, son gülen iyi güler!
- Hiç üniversite eğitimi düşünmediniz mi, aileniz size 'oku' demedi mi?
- Küçük yaştan beri müzik yaptığım için 'benim mesleğim bu olacak'
diyordum hep. Konservatuvara gitmedim ama müzik kursuna gittim; klavye
ve gitar kursu aldım, nota bilgisine sahip oldum. Bu da benim şimdi
yaptığım işler için büyük avantaj oldu.
- Üniversiteye gerek kalmadı yani!
- Aynen öyle! Üniversiteye gitseydim, şu an bulunduğum yer için
gecikecektim, bu güzelliği kaybetmiş olacaktım. Elimde nasılsa
küçüklüğümden beri uğraştığım ve öğrendiğim güzel bir fırsat var. Neden
20 yılda öğrendiğim şeyi üç sene için kaybedeyim ki?
- İlginç! Peki Yurtseven Kardeşler olarak piyasaya çıkmışken, neden kardeşlerinizden ayrıldınız?
- Tek başıma daha popüler olma şansına sahip olacağıma karar verdik. Bu fikir de abimden çıktı, grubun en büyüğünden!
- Niye sizi seçtiler, sizin özelliğiniz neydi?
- Belki en genci ben olduğum için... Gençlik de önemli değil, bu konuda
hırslıydım, cesurdum ve yaramazdım. Kafamda yeni şeyler söylemek vardı.
Örneğin Allah Belanı Versin şarkısına abim hayır diyebilirdi, ki dedi
de! 'Ama İsmail bunu tek başına yapabilir' fikrindeydi. Benim bazı
bestelerim Yurtseven Kardeşler tarzına uymuyordu zaten. Örneğin Şapır
Şupur'u Yurtseven Kardeşler'in söylemesi garip gelirdi insanlara. Ama
böyle şarkıların da çıkması gerekiyordu. Kim çıkarabilirdi? Yeni bir
sanatçı çıkarabilir, İsmail YK!
- Bu şarkıların bu kadar tutacağı, Türkiye'nin en çok satan ismi olacağınız aklınızın ucundan bile olsa, geçmiş miydi?
- Tahmin ediyordum çünkü ben 2000 yılında başladım çalışmaya ve aşağı
yukarı 12-13 yıllık bir proje çizdim. Her şey planlıydı yani. Şu an
2010 yılındayız, altı sene geçmiş, kalan diğer altı senede de çok
güzellikler yapmak istiyorum. Allah'a şükür bugüne kadar planladığım
her şey oldu, inşallah o da olur.
- Böyle acayip şarkı sözleri yazarken 'komik bulurlar, saçma bulurlar' diye hiç düşünmediniz mi?
- Tabii düşündüm ama dalga geçenlere, 'komik' diyenlere kulak
verirseniz her yolda tıkanırsınız. Mesela herkes kola için 'zararlı'
der, 'içme' der ama herkes içer! Benim için de aynı şey geçerli.
Eleştirileri taksam, evde oturup televizyon izlerken çekirdek yemem
lazım!
- Sizin içinize siniyor mu bu şarkılar?
- Şimdi ben buna fifty fifty desem?
Çünkü eleştirileceğini tahmin ediyordum. Mesela Allah Belanı Versin
şarkısını yazmadan önce Hasan abim "Ben senin yerinde olsam yazmam
böyle bir şarkı, çok tepki gelir," dedi. Ben de dedim ki, "Bak Şapır
Şupur'da dalga geçtiler ama biz başardık, albüm sattı ve herkesin
sevgisini kazandım, bu da herkesin düşündüğü ama söyleyemediği bir
söz," dedim.
- Bir de cesursunuz yani!
- Ama eleştirilecek tabii ki, eleştirilmezse bir anormallik var
demektir. Bu piyasa böyle; korkak bakarsanız olmaz, biraz cesaretli
olacaksınız, yoksa evinde oturacaksın.
-İlginç sözler yazarken nelerden ilham alıyorsunuz?
- Aniden gelebiliyor ilham, belli olmuyor. Sizinle röportaj
yaparken gelmeyebilir çünkü şu anda aramıza kimse giremez ama yalnız
olduğum zaman çok gelir. Bazen kalabalıkta, bazen yalnızlık
hissettiğimde oluyor.
Hatta banyoda daha iyi yazıyorum, ses orada yankı yapıyor, içimden acayip güzel şeyler geliyor! (gülüyor)
Kendinizi yakışıklı buluyor musunuz?
- Yakışıklı bulmuyorum da sevimli buluyorum bazen.
- Size kıro diyenlere cevabınız?
- Onların canı sağolsun!
- Kadın hayranınız mı çok, erkek hayranınız mı?
- Hemen hemen aynı.
- Kadınlarla aranız nasıl?
- İyidir.
- Ne gibi yani?
- Kaçmam yani güzel kadından!
- Nasıl kadınları beğeniyorsunuz?
- Sevgilim yok, o yüzden tarifte bulunamıyorum ama o an bana güzel gelen kadını beğenirim, belli bir şeyi yoktur yani...
- Birinden hoşlandığında onunla birlikte olmak için zaman mı lazım?
- Bence lazım. Sinemaya gideceksiniz, gezeceksiniz, zaman
ayıracaksınız, koklaşacaksın. Şu anda zamanım yok, çünkü ben üç aydır
çok sıkı çalışıyorum. Ama problem yok!
- Peki kaç aydır sevgiliniz yok?
- Sekiz aydır uzun süreli bir ilişkim yok.
- Günübirlik ilişkiler yaşıyorsunuz yani?
- Allah Allah! Dört duvar arasında konuşulacak şeyleri konuşamıyorum ben. (gülüyor)
- Kendimi Hülya Avşar gibi hissettim valla!
- Zaman zaman şöyle düşündüğünüz oluyor mu:
Neler neler yazıyorum, millet de kek gibi dinliyor...
- Yoo, hiç öyle demiyorum. Benim şarkılarımı dinleyenlere ben minnettar olurum sadece...
- Bütün şarkıları kendiniz yazıyorsunuz...
- Hemen hemen.
- Başka birinin şarkısını söylemez misin?
- Orhan Gencebay'dan okurum mesela...
- Hiç görüştünüz mü, şarkı istediniz mi?
- Tanıştım, görüştüm ama son zamanlarda fazla bir araya gelemedik,
ikimiz de yoğunuz. Halbuki ben onu çok sevdim, o da beni sevdi. Bir
dahaki albümde bir şarkısını okuyabilirim.
- Radyolar mı belirliyor en çok satan sanatçıları?
- Bana göre arabalarda kimin şarkılarının çaldığı önemli bir
gösterge. Ya da kimin konserlerinin full olduğu belirliyor bana göre.
- Sizin konserlerini dolup taşıyor bildiğim kadarıyla?
- O yüzden söyledim ya konserleri. (kahkahalar)
- Siz Türk insanının psikolojisinden iyi anladığınızı düşünüyor musunuz?
- Biraz öyle. İnsanları dinlerim çünkü, takip ederim olanı biteni, televizyon izlerim. Biraz hissedebilmek gerekiyor.
- İnsanlar sizi dinlemekten nasıl bir doyum alıyor, bir fikriniz var mı?
- 'Şarkılarında müzik adına bir güzellik yok, hayat felsefesi yok,'
diye beni eleştirenlere şöyle demiştim: Bir insan kendini eğitmek
istiyorsa neden albüm alıyor ki, gitsin kitap okusun, haberlere baksın!
Yani ben eğlendiriyorum insanları, duygularına tercüman oluyorum. Kudur
Baby diye bir şarkıda ne felsefesi arıyorsun? Eller kollar havaya...
- Siz gerçekten cahil ve eğitimsiz kitleye mi hitap ediyorsunuz Türkiye'de?
- Onu kimin söylediğine bağlı! Ben şarkı yazarken herkes için
yazıyorum, herhangi bir kitle için yazmıyorum. 'İsmail YK'yı fakir
fukara dinliyor,' da dediler. Her şeyden önce, müzik zevki parayla
bağlantılı olan bir şey değildir. Benim şarkılarımı dinleyen
sosyetikler de var, zenginler de var. Mesela bir konserimin girişi, 70
avroydu, içerisi full. Ha, demek onları para değiştirmiş ki öyle
diyorlar!
- Yaptığınız müziği nasıl adlandırıyorsunuz?
- Mesela Şapır Şupur hiphop, Allah Belanı Versin'de kemanları
çıkarırsak altyapı rock ama üst yapı otantik. Ritimler sürekli
değişiyor o yüzden buna isim vermek zor. Orhan Gencebay yaptığı müziğe
serbest müzik demişti, o yüzden bu de serbest müzik bence.
Aileniz sizi dinliyor mu?
- Ailem dinler tabii... (gülüyor)
- Kızmıyorlar mı yazdığınız sözlere?
- Annem mesela "Oğlum bela okuma," demişti Allah Belanı Versin
şarkısını duyduğunda. Ben de "Anne gerçekten söylemiyorum ki o lafı.
Kötü rolde oynayan ne aktörler var, onlar da gerçekten kötü mü yani?"
diye uzun uzun anlattım. Müsaade etti, elini öptüm ben de.
- İzin alır mısınız her zaman annebabadan?
- Annem fazla işime karışmaz ama ben annelerin hayır duasına çok inanıyorum. Allah onları eksik etmesin başımızdan.
- Kaç senedir en çok satan albümler sizin. Çok zengin oldunuz mu?
- Allah'a şükür borcumuz olmadığı için zengin sayılırız ve sağlığımız yerinde.
- En büyük lüksünüz ne? Otomobil merakınız var mı?
- Pek yok, paramı müziğe yatırıyorum genelde. Bir de bilgisayara meraklıyım.
- Tarkan'dan çok albüm satmak sizi mutlu ediyor mu?
- Tarkan'dan daha çok sattığım için değil, çok sattığım için
mutluyum. Tarkan benden daha fazla satsa ben Tarkan adına sevinirim.
Çünkü ben Tarkan'ı severim. Uzun senelerdir bu piyasanın içinde ve çok
başarılı.
- Egonuzu okşamıyor mu yani bu durum?
- Ben bu ego işlerini falan yendim. Biri benden başarılı olduğu
zaman 'helal olsun' diyebiliyorum. Kıskanırım ama pozitif anlamdadır
benim kıskançlığım, birinin ayağını kaydırmam. Tarkan mütevazı bir
insan, güler yüzlü. Ben severim öyle insanları.
- "Kürtler ne benim kasetlerimi dinlesin, ne albümümü alsın," demişsiniz bir söyleşide doğru mu?
- Büyük yalan! Ben o iftiradan çok sıkıldım açıkçası. İbrahim
Tatlıses'in programına çıktığım zaman, bağlamayla Şemmame'yi bile
çaldım. Başarıma gölge düşürmek isteyen insanların bir oyunuydu bu.
Türkiye'de yaşayan tüm insanlar benim şarkılarımı dinleyebilir tabii
ki.
- Milliyetçi bir tarafınız var mı?
- Hiç alakası yok. Ayrım yok bende!
bir klip çekiyor. Ama her albümü 'en çok satanlar' listesinin
tepesinde..
Bombabomba.com! Bu pazar Türkiye'nin en fenomen isimlerinden
biriyle karşınızdayım. Şaka değil; bu adamın sırrı ne, uzun zamandır
ben de herkes kadar merak ediyorum... 'Şapur şupur ye beni',
'bombabomba.com' diye acayip acayip şarkı sözleri yazıyor, 'Allah
belanı versin,' diye beddualar ediyor, Facebook diye bir şarkı yazıp
üzerine de 2012 filmini aratmayacak sahnelerin yer aldığı bir klip
çekiyor ki tam evlere şenlik! Millet R&B, hiphop, ortaya karışık
şarkılarıyla/klipleriyle dalga geçiyor ama ne korsan, ne mp3, ne
internet, hiçbir şey onu durduramıyor; her albümü 'en çok satanlar'
listesinin tepesinde ilginç biçimde! Hele son günlerde fenomenliği
almış başını gidiyor iyice, herkes onu konuşuyor, 'Facebook'un klibini
izledin mi?' diye birbirine sorup, komedi filmi niyetine izliyor. İyi
de, bu kadar burun bükülen, dalga geçilen şarkıları kim dinliyor, niye
dinliyor? İşte bu sorunun peşine düştüm; kimdir bu İsmail YK, ne yer ne
içer, nasıl yaşar, bu acayip şarkıları neden ve nasıl yapar? Bir
araştırma yapıp öyle çökeyim arkadaşın karşısına derken, internette
epey ironik bir yoruma rastladım. Diyor ki bir vatandaş; "Kolejlerde
okuttuğum, opera temsillerine taşıdığım, tenis dersine yolladığım dokuz
yaşındaki oğlumun en sevdiği şarkıcı..." Cümlenin sonuna da eklemiş:
"Maalesef!" Gel de çık şimdi işin içinden! Şu kadarını söyleyeyim,
gerçekten enteresan bir tip İsmail YK. Hem inanılmaz saf, hem inanılmaz
zeki... Hem bütün bu yazdığı şarkılar içinden geliyor, onu
yansıtıyor/anlatıyor hem de aslında o değil, sadece oyunu kuralına göre
oynuyor... Hem eleştirileri, alayları, kimseleri umursamadan içinden
geçeni yapacak kadar hesapsız kitapsız, hem 'sıradan cümleler bu kadar
tutmazdı' diyecek kadar planlı-programlı. En önemlisi eleştiri, tepki,
alay malzemesi olmayı en baştan göze alacak kadar hırslı ve cesur biri.
İlginç bir söyleşi oldu, İsmail YK'nın sırrı nedir ya da bir sırrı var
mıdır, okuyun kendiniz karar verin. Çünkü ben çıkamadım işin içinden!
- Hikâyeniz nerede başlıyor?
- Almanya'da.. Kardeşlerimin hepsi Türkiye'de doğmuş, bir tek ben Almanya'da doğdum. Biz beş kardeşiz, ailenin en küçüğüyüm.
- Aile maddi nedenler yüzünden mi göç ediyor Almanya'ya?
- Tabii ki maddi sorunlar yüzünden. Babamın yapmadığı iş kalmıyor;
film setlerinde ışıkçı olarak çalışıyor, aşçı olarak çalışıyor, pazarda
çalışıyor, hatta yılan derisi bile satıyor ama sürekli bir iş
bulamıyor; 1968 yılında Almanya'ya göç ediyor. Orada da bir makine
fabrikasında çalışıyor kontrolcü olarak. 1972 yılında da annem, bir
abim ve kız kardeşimi yanına alıyor. En büyük abilerim Hüseyin ve Hasan
ise dayımların yanında kalıyor babam maddi durumunu düzeltene kadar...
- Siz en şanslı oluyorsunuz haliyle!
- Evet, ben 1978 yılında doğuyorum. Şanslıyım, çünkü hiç yoksulluk çekmedim.
- Nereden göç ediyor aileniz?
- Sivas'tan.
- Alevilik var mı sizde?
- Bizde Alevilik de var, Sünnilik de. Anne tarafı Alevi. O yüzden ayrımcılık yok bizde.
- Sorun çıkmamış mı evlenirlerken?
- Çıkmamış ya! (gülüyor) Babam dik kafalıymış, "Ben kalbimin sesini
dinlerim, aşkımı dinlerim," demiş. İyi ki de yapmış, bak ne güzel beş
kardeşiz.
- Nasıl bir çocukluk geçirdiniz peki?
- Ağabeylerim küçük yaşta müziğe başlamışlardı, Dortmund'a yakın Ham
şehrinde Bosphorus Gazinosu vardı, Türkiye'den tanınmış sanatçılar
gelirdi. Adnan Şenses, Arif Sağ gibi isimler... Babam da 'bizim
çocuklar güzel müzik yapıyor, arada buraya çıksınlar,' diyor ve
bizimkiler haftada bir sahneye çıkmaya başlıyor.
- Okulu bırakıyorlar mı?
- Okula da gidiyorlar. Herkesin çok ilgisini çekiyor, acayip iyi bahşiş
topluyorlar. Hasan-Hüseyin Kardeşler diyorlar onlara; biri bağlama
çalıyor diğeri şarkı söylüyor.
VE YURTSEVEN KARDEŞLER..
- Siz de doğar doğmaz onların arasında mı buluyorsunuz kendinizi?
- Ben daha yokum! Bir abim daha var Mustafa; bateriste ihtiyaç oluyor o
da bateri çalmaya başlıyor. Bu sefer 'Hasan, Hüseyin, Mustafa
Kardeşler' diyemedikleri için, soyadlarıyla adlandırıyorlar: Yurtseven
Kardeşler!
- Yani siz sanatçı bir ailenin ortasına doğuyorsunuz...
- Evet, doğduğumdan bu yana müzik tutkusu vardı bende.
- Türkler'in arasında mı büyüdünüz, hep Türkçe mi konuşuyordunuz?
- Tabii hep Türkçe konuşuyorduk. Okula başladıktan sonra ister istemez
Türkçede kopukluk yaşadım çünkü Almanca öğrenmem gerekiyordu.
- Çocuk kafanızla; 'neden buradayız, neden Alman okulunda okuyorum,' diye düşünüyor muydunuz, ikilem yaşıyor muydunuz?
- Almanya'da doğduğum için, annem beni farklı eğitti. Türkiye'deki
resimleri gösterirdi, Türk filmleri izlerdik, Türk şarkıları dinlerdik.
- Kaç yaşına kadar Türkiye'yi görmediniz?
- Altı yaşında geldim ilk kez.
- Ya okul, eğitim?
- Lise mezunu oldum. Ben hep müzisyen olmak istiyordum.
- Şarkıcılık hayaliniz miydi?
- Ben iki yaşımdan beri sürekli müzik dinliyordum; arabada olduğum
zaman müzik dinlemek isterdim, evde hep müzik dinlemek isterdim,
televizyon programlarını zaplarken müzik kanallarında dururdum hep.
Müzik, müzik, müzik yani!
- Neler dinliyordunuz?
- Santana, Freddy Mercury, Queen dinlerdim. Hatta video görüntüm bile
var; iki yaşındayken elimde gitar, çalıyormuş gibi yaparak playback
yapıyorum. Yani alt bilinçsel olarak yabancı müzik motiflerinden de
beslenmişim, bunları ve Türk müziğini bir araya getirip farklı müzik
yapma kabiliyeti kazanmışım. Grup olarak sahneye çıktığımızda da sadece
Türk müziği değil, yabancı müzik de okuyorduk. Benim albümlerimde zaten
R&B var, hip hop var, rock var, pop var, fantezi var.
- Siz de pek çok Almancı gencin yaptığı gibi arabeski seçebilirdiniz.
- Her tür müzik yapmak benim daha büyük işime geldi. Gençlik artık her
şeyi dinliyor, ben de gençlere hitap etmek istedim. Bir neşeleniyorum,
bir hüzünleniyorum; bazen dert, acı, keder dolu şeyler yazıyorum, bazen
de Kudur Baby diyorum!
- Buraya gelince zorluk oldu mu?
- İlk zamanlar yaşamıştım fakat şöyle bir şey var; ben kendime çok
güveniyordum, kompleksli bir insan değildim. İçinizden bir yerden,
kendinizi buraya ait hissediyorsanız sorun kalkar. Ben kendimi hiç
yabancı gibi hissetmedim.
- Ne diye 'Şapır Şupur Ye Beni' ya da 'Allah Belanı Versin' diye şarkı sözleri yazmaya başladınız?
- Benim de hoşuma gidecek şarkılar yazmak istedim hep. Ama tabii şu
da bir gerçek; daha önce Yurtseven Kardeşler olarak çok değerli
şarkılar da yaptık, dünyayla, barışla ilgili sözler yazdık, hatta Âşık
Veysel türküleri okuduk. Ama birçok televizyon programı reyting uğruna,
'ilgi çekmeyiz' gerekçesiyle istemedi bizi. 2002'de yolumu çizerken,
'Türkiye en çok ne tür şarkılar dinliyor' diye bir araştırma bile
yaptım. Çünkü benim için problem değildi, her tür müzik yapardım. Belki
opera söyleyemezdim sadece.
- Niye?
- İçimden gelmediği için yapamazdım. O kadar da yapmacık olamazdım yani.
- Nasıl araştırdınız peki, ne dinliyormuş Türkiye?
- Güvendiğimiz insanlar takip etti, ben de çok gazete okudum,
reytingleri, albüm satışlarını takip ettim. Gerçek albüm satışlarını
ama, televizyonda çıkan listeleri değil! Baktım ve 'tamam' dedim, aynı
ben!
- 'Aynı ben' derken?
- Bazı insanların itiraf edemeyeceği şeyleri ben, açık açık şarkılarda
itiraf ettim. Beyaz'ın programına çıktığımda, o da
'söyleyemediklerimizi en açık şekilde anlatabilen tek adam' demişti.
Nakaratı dinlesem, ben de 'çok anlamsız' derim tabii ama komple
dinlerseniz, sosyal içerikli bir şarkıdır.
- Hadi ya, Şapur Şupur sosyal içerikli bir şarkı mı sizce?
- Mesela bir erkek bir kızla bir yere gidiyor, bir şey içecekler,
erkek şunu düşünüyordur: 'Umarım benden pahalı içecek istemez!' Neden?
Belki züğürttür, belki cimridir, belki fakirdir, belki zengindir ama
cüzdanını unutmuştur vs. İkincisi diskolarda alkolün etkisinde kalan
insanlar bir kıza yaklaşmak için daha fazla cesaret sahibi oluyor. O
yüzden dedim ki "Bizimki votkayı yudumladı/ herhalde yaradı/ yanıma
yanaştı/ gömleğimin üst düğmesini açtı/ aman kaçırma çünkü fırsat bu
fırsattır..."
- Gözlem yapıyor ve yazıyorsunuz yani?
- Bir nevi... Ben oyunu kuralına göre oynamaktan çok, içimden geleni
yaptım. Yani şarkıları yazarken kendimi de hissettim. Bu oyun hoşuma
gitti benim, kendimi samimi buldum, başka bir oyun oynasaydım
sevmeyebilirdim. Şimdi İsmail YK tanındı, istediği noktaya ulaştı,
artık türkü de yapabilirim...
- Yani bu bir geçiş dönemi mi; bu şarkıları basamak olarak mı kullanıyorsunuz?
- İsmail YK şunu da düşündü; ne yaparsam göze çarpabilirim? Piyasaya
çıkarken bunlar önemli, bunları oynamak gerekiyor. Halbuki bana
'gündemde olmak istiyorsan, bir mankenle görünmen lazım,' diye akıl
verenler de oldu. O benim zoruma gitti. Ya ben yıllardır müzik
yapıyorum, altyapılarımı bile kendim hazırlıyorum, niye yapayım bunu?
Söylesenize, insan niye Facebook diye bir şarkı yapar?
- E çünkü bakıyorum, çoğu gencin hayatı bu. Eskiden gençlerin çoğu
diskolarda biriyle tanışırdı, şimdi Facebook'ta tanışıyor. Arkadaşlarım
anlatıyor, birileri konuşurken kulak misafiri oluyorum, hep böyle...
- Facebook'ta kimseyle tanıştınız mı?
- Facebook'ta yokum! İnternette biriyle tanışma merakım da yok ayrıca.
Resim var sadece düşünsenize, buzdolabı gibi! Benim birini beğenebilmem
için çok yakınımda olması gerekiyor, canlı canlı gözlerine bakacağım,
saçlarına dokunacağım, onu yakından göreceğim. Ama üzerine basa basa
söyleyeyim; bunu yapanları da yadırgamıyorum, ben sadece kendimi
anlatıyorum.
- Facebook'tan sevgili bulmak şahane bir şey gibi anlatıyorsunuz şarkınızda!
- Çünkü Facebook'ta tanışıp evlenenlere tanık oldum. Oluyor demek ki, ben öyle bulamadım ama! (gülüyor)
- Şimdi twitter moda, ona da şarkı yazacak mısınız?
- Şu anda düşünmüyorum.
- Niye ama, twitter daha moda!
- Ama Facebook modası geçmez, adamın orada bin tane arkadaşı var, hepsini reddedemez, oradan çıkması üç sene daha sürer!
- Facebook'un klibi de bi acayip! 2012 filmini aratmayan sahneler var, bir taraftan Rambo gibisiniz. Ne alaka ya?
- Ben bunu, filmi daha izlemeden önce planlamıştım. Biraz görsellik
olsun istedim. Yabancılar genelde öyle yapar, diyelim ki şarkı dört
dakika ama yedi dakika, on dakika süren video klip çekiyorlar. 100 bin
liraya mal oldu ama dedim ki hakkını vereyim.
- Kendinizi Rambo gibi falan mı hayal ediyorsunuz?
- Ama o oynayan insan karakter olarak ben değilim, öyle bakmıyorum. Dans bölümlerindeki İsmail YK daha çok hoşuma gidiyor.
- Kliplerin hikâyelerini de siz mi yazıyorsunuz?
- Evet.
- Tarzınızı kim belirliyor? RoboCop falan ilginç giyiniyorsunuz?
- Ben! RoboCop kıyafetleri giymek de benim fikrimdi. Yaz aylarında,
o kıyafetlerin eleştiri alacağını biliyordum, kıro diyeceklerini
biliyordum ama önemli değildi, ben her şeyi planlamıştım, 'Bakalım
sonunda kim gülecek' demiştim. Ben de öyle düşündüm. Çocuklar anormal,
sıra dışı şeylerden hoşlanır. Ben de dedim ki, çocukların sevgisini
kazanacağım. Şapır Şupur zamanı 9-10 yaşında beni dinleyen çocuklar, şu
anda 16 yaşındalar ve hepsi benim konserlerime geliyor.
- 'Eleştiren eleştirsin ama en son ben güleceğim,' diyorsunuz...
- 'İsmail YK üç ay sonra yok,' diyenler bir baksın; bu çocuğun
konserleri hâlâ full, bu çocuk hâlâ satıyor, bu çocuk bir müzik şirketi
bile açtı! Yapmayın abiler, son gülen iyi güler!
- Hiç üniversite eğitimi düşünmediniz mi, aileniz size 'oku' demedi mi?
- Küçük yaştan beri müzik yaptığım için 'benim mesleğim bu olacak'
diyordum hep. Konservatuvara gitmedim ama müzik kursuna gittim; klavye
ve gitar kursu aldım, nota bilgisine sahip oldum. Bu da benim şimdi
yaptığım işler için büyük avantaj oldu.
- Üniversiteye gerek kalmadı yani!
- Aynen öyle! Üniversiteye gitseydim, şu an bulunduğum yer için
gecikecektim, bu güzelliği kaybetmiş olacaktım. Elimde nasılsa
küçüklüğümden beri uğraştığım ve öğrendiğim güzel bir fırsat var. Neden
20 yılda öğrendiğim şeyi üç sene için kaybedeyim ki?
- İlginç! Peki Yurtseven Kardeşler olarak piyasaya çıkmışken, neden kardeşlerinizden ayrıldınız?
- Tek başıma daha popüler olma şansına sahip olacağıma karar verdik. Bu fikir de abimden çıktı, grubun en büyüğünden!
- Niye sizi seçtiler, sizin özelliğiniz neydi?
- Belki en genci ben olduğum için... Gençlik de önemli değil, bu konuda
hırslıydım, cesurdum ve yaramazdım. Kafamda yeni şeyler söylemek vardı.
Örneğin Allah Belanı Versin şarkısına abim hayır diyebilirdi, ki dedi
de! 'Ama İsmail bunu tek başına yapabilir' fikrindeydi. Benim bazı
bestelerim Yurtseven Kardeşler tarzına uymuyordu zaten. Örneğin Şapır
Şupur'u Yurtseven Kardeşler'in söylemesi garip gelirdi insanlara. Ama
böyle şarkıların da çıkması gerekiyordu. Kim çıkarabilirdi? Yeni bir
sanatçı çıkarabilir, İsmail YK!
- Bu şarkıların bu kadar tutacağı, Türkiye'nin en çok satan ismi olacağınız aklınızın ucundan bile olsa, geçmiş miydi?
- Tahmin ediyordum çünkü ben 2000 yılında başladım çalışmaya ve aşağı
yukarı 12-13 yıllık bir proje çizdim. Her şey planlıydı yani. Şu an
2010 yılındayız, altı sene geçmiş, kalan diğer altı senede de çok
güzellikler yapmak istiyorum. Allah'a şükür bugüne kadar planladığım
her şey oldu, inşallah o da olur.
- Böyle acayip şarkı sözleri yazarken 'komik bulurlar, saçma bulurlar' diye hiç düşünmediniz mi?
- Tabii düşündüm ama dalga geçenlere, 'komik' diyenlere kulak
verirseniz her yolda tıkanırsınız. Mesela herkes kola için 'zararlı'
der, 'içme' der ama herkes içer! Benim için de aynı şey geçerli.
Eleştirileri taksam, evde oturup televizyon izlerken çekirdek yemem
lazım!
- Sizin içinize siniyor mu bu şarkılar?
- Şimdi ben buna fifty fifty desem?
Çünkü eleştirileceğini tahmin ediyordum. Mesela Allah Belanı Versin
şarkısını yazmadan önce Hasan abim "Ben senin yerinde olsam yazmam
böyle bir şarkı, çok tepki gelir," dedi. Ben de dedim ki, "Bak Şapır
Şupur'da dalga geçtiler ama biz başardık, albüm sattı ve herkesin
sevgisini kazandım, bu da herkesin düşündüğü ama söyleyemediği bir
söz," dedim.
- Bir de cesursunuz yani!
- Ama eleştirilecek tabii ki, eleştirilmezse bir anormallik var
demektir. Bu piyasa böyle; korkak bakarsanız olmaz, biraz cesaretli
olacaksınız, yoksa evinde oturacaksın.
-İlginç sözler yazarken nelerden ilham alıyorsunuz?
- Aniden gelebiliyor ilham, belli olmuyor. Sizinle röportaj
yaparken gelmeyebilir çünkü şu anda aramıza kimse giremez ama yalnız
olduğum zaman çok gelir. Bazen kalabalıkta, bazen yalnızlık
hissettiğimde oluyor.
Hatta banyoda daha iyi yazıyorum, ses orada yankı yapıyor, içimden acayip güzel şeyler geliyor! (gülüyor)
Kendinizi yakışıklı buluyor musunuz?
- Yakışıklı bulmuyorum da sevimli buluyorum bazen.
- Size kıro diyenlere cevabınız?
- Onların canı sağolsun!
- Kadın hayranınız mı çok, erkek hayranınız mı?
- Hemen hemen aynı.
- Kadınlarla aranız nasıl?
- İyidir.
- Ne gibi yani?
- Kaçmam yani güzel kadından!
- Nasıl kadınları beğeniyorsunuz?
- Sevgilim yok, o yüzden tarifte bulunamıyorum ama o an bana güzel gelen kadını beğenirim, belli bir şeyi yoktur yani...
- Birinden hoşlandığında onunla birlikte olmak için zaman mı lazım?
- Bence lazım. Sinemaya gideceksiniz, gezeceksiniz, zaman
ayıracaksınız, koklaşacaksın. Şu anda zamanım yok, çünkü ben üç aydır
çok sıkı çalışıyorum. Ama problem yok!
- Peki kaç aydır sevgiliniz yok?
- Sekiz aydır uzun süreli bir ilişkim yok.
- Günübirlik ilişkiler yaşıyorsunuz yani?
- Allah Allah! Dört duvar arasında konuşulacak şeyleri konuşamıyorum ben. (gülüyor)
- Kendimi Hülya Avşar gibi hissettim valla!
- Zaman zaman şöyle düşündüğünüz oluyor mu:
Neler neler yazıyorum, millet de kek gibi dinliyor...
- Yoo, hiç öyle demiyorum. Benim şarkılarımı dinleyenlere ben minnettar olurum sadece...
- Bütün şarkıları kendiniz yazıyorsunuz...
- Hemen hemen.
- Başka birinin şarkısını söylemez misin?
- Orhan Gencebay'dan okurum mesela...
- Hiç görüştünüz mü, şarkı istediniz mi?
- Tanıştım, görüştüm ama son zamanlarda fazla bir araya gelemedik,
ikimiz de yoğunuz. Halbuki ben onu çok sevdim, o da beni sevdi. Bir
dahaki albümde bir şarkısını okuyabilirim.
- Radyolar mı belirliyor en çok satan sanatçıları?
- Bana göre arabalarda kimin şarkılarının çaldığı önemli bir
gösterge. Ya da kimin konserlerinin full olduğu belirliyor bana göre.
- Sizin konserlerini dolup taşıyor bildiğim kadarıyla?
- O yüzden söyledim ya konserleri. (kahkahalar)
- Siz Türk insanının psikolojisinden iyi anladığınızı düşünüyor musunuz?
- Biraz öyle. İnsanları dinlerim çünkü, takip ederim olanı biteni, televizyon izlerim. Biraz hissedebilmek gerekiyor.
- İnsanlar sizi dinlemekten nasıl bir doyum alıyor, bir fikriniz var mı?
- 'Şarkılarında müzik adına bir güzellik yok, hayat felsefesi yok,'
diye beni eleştirenlere şöyle demiştim: Bir insan kendini eğitmek
istiyorsa neden albüm alıyor ki, gitsin kitap okusun, haberlere baksın!
Yani ben eğlendiriyorum insanları, duygularına tercüman oluyorum. Kudur
Baby diye bir şarkıda ne felsefesi arıyorsun? Eller kollar havaya...
- Siz gerçekten cahil ve eğitimsiz kitleye mi hitap ediyorsunuz Türkiye'de?
- Onu kimin söylediğine bağlı! Ben şarkı yazarken herkes için
yazıyorum, herhangi bir kitle için yazmıyorum. 'İsmail YK'yı fakir
fukara dinliyor,' da dediler. Her şeyden önce, müzik zevki parayla
bağlantılı olan bir şey değildir. Benim şarkılarımı dinleyen
sosyetikler de var, zenginler de var. Mesela bir konserimin girişi, 70
avroydu, içerisi full. Ha, demek onları para değiştirmiş ki öyle
diyorlar!
- Yaptığınız müziği nasıl adlandırıyorsunuz?
- Mesela Şapır Şupur hiphop, Allah Belanı Versin'de kemanları
çıkarırsak altyapı rock ama üst yapı otantik. Ritimler sürekli
değişiyor o yüzden buna isim vermek zor. Orhan Gencebay yaptığı müziğe
serbest müzik demişti, o yüzden bu de serbest müzik bence.
Aileniz sizi dinliyor mu?
- Ailem dinler tabii... (gülüyor)
- Kızmıyorlar mı yazdığınız sözlere?
- Annem mesela "Oğlum bela okuma," demişti Allah Belanı Versin
şarkısını duyduğunda. Ben de "Anne gerçekten söylemiyorum ki o lafı.
Kötü rolde oynayan ne aktörler var, onlar da gerçekten kötü mü yani?"
diye uzun uzun anlattım. Müsaade etti, elini öptüm ben de.
- İzin alır mısınız her zaman annebabadan?
- Annem fazla işime karışmaz ama ben annelerin hayır duasına çok inanıyorum. Allah onları eksik etmesin başımızdan.
- Kaç senedir en çok satan albümler sizin. Çok zengin oldunuz mu?
- Allah'a şükür borcumuz olmadığı için zengin sayılırız ve sağlığımız yerinde.
- En büyük lüksünüz ne? Otomobil merakınız var mı?
- Pek yok, paramı müziğe yatırıyorum genelde. Bir de bilgisayara meraklıyım.
- Tarkan'dan çok albüm satmak sizi mutlu ediyor mu?
- Tarkan'dan daha çok sattığım için değil, çok sattığım için
mutluyum. Tarkan benden daha fazla satsa ben Tarkan adına sevinirim.
Çünkü ben Tarkan'ı severim. Uzun senelerdir bu piyasanın içinde ve çok
başarılı.
- Egonuzu okşamıyor mu yani bu durum?
- Ben bu ego işlerini falan yendim. Biri benden başarılı olduğu
zaman 'helal olsun' diyebiliyorum. Kıskanırım ama pozitif anlamdadır
benim kıskançlığım, birinin ayağını kaydırmam. Tarkan mütevazı bir
insan, güler yüzlü. Ben severim öyle insanları.
- "Kürtler ne benim kasetlerimi dinlesin, ne albümümü alsın," demişsiniz bir söyleşide doğru mu?
- Büyük yalan! Ben o iftiradan çok sıkıldım açıkçası. İbrahim
Tatlıses'in programına çıktığım zaman, bağlamayla Şemmame'yi bile
çaldım. Başarıma gölge düşürmek isteyen insanların bir oyunuydu bu.
Türkiye'de yaşayan tüm insanlar benim şarkılarımı dinleyebilir tabii
ki.
- Milliyetçi bir tarafınız var mı?
- Hiç alakası yok. Ayrım yok bende!