Yayınevi : İletişim
Basım Yılı : 1972
Sayfa Sayısı : 724
Tutunamayanlar hayat gerçeği bir roman. Hayatın kendisi kadar karmaşık, çoğu zaman hayatın kendisi kadar anlaşılmaz... Oğuz Atay'ın vazgeçilmez kişilik analizleri ve ayrıntılar... Aydın bunalımları ve hangi düşünceye tutunmaya çalışsa onun anlamsızlığının farkına vardığında hissettiği hayal kırıklıkları... Bir insanın kendisiyle acımasız savaşı... .
Romanda her karakterde Oğuz Atay'dan bir parça görüyoruz sanki. Kişiler farklı ama sorgulamalar aynı. Bir şekilde başkasının penceresinden hayata bakışı tam olarak beceremiyor izlenimi veriyor yazar. Kitabın adı dahi kendini başkalarından ayıran, bir şekilde sanki acı çekmeye mecbur bir grup insanı tanımlıyor. Kitabın baş karakteri Turgut, kitabın adından da sezdiğimiz üzere sorgulayamadığı anlamlara tutunmak yerine kendi boşluğunda, kendinden bir türlü söküp atamadığı kendi karanlık deliğine düşmeyi yeğliyor.
Roman içinde roman olarak başlıyor roman. Kitap hakkındaki ilk eleştiriyi yapma hakkını da kimseye kaptırmıyor böylece yazar. Başından sonuna bir kendini dışardan görme çabası seziliyor Turgut karakterinde. En yakın arkadaşının intiharının ardından beraber kurduklarını, sorguladıklarını sandığı dünyasındaki en önemli dayanağı alıveriliyor böylece elinden. Turgut işte bununla beraber yeniden Selim'i keşfetmek için yolculuklara atılıyor. Selim'in hayatına girmiş önemli kişilerle görüşürken kendi iç sesi olarak devamlı Selim'le konuşuyor. Buradan da Turgut'un Selim'i kendine ne kadar yakın gördüğü kitap boyunca devamlı vurgulanmış oluyor.
Roman, bütününde hayatın sonsuz ihtimalleri içinde oluşan anlamlar ve onlara tutunmanın yararsızlığını hisseden insanları sorguluyor. Turgut devamlı kendini Selim'in adına eleştirme yolunda. Belki biraz da ölmüş can yoldaşına saygıdan hâlâ ona kendisini içten içe beğendirmeye çalışıyor. En samimi dostuyla beraber hayata bakışlarının farklılıklarını tekrar tekrar dile getirirken "olması gereken" hayatın insanlara gösterebileceği çok da kolay kabul edilebilir bir hayat olmadığının farkına varıyor.
Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar romanından dolu dolu hayat fışkırıyor. Hayatın o rasgele tesadüfleri, yer yer eğlenceleri, karmaşıklığı, kopukluğu ama uzaktan bakıldığında da akan bir nehir gibi süreğen ve devamlı oluşu kitabın geneline uzaktan şöyle bir bakışta tadılıyor. Bütün bunlara rağmen kolay okunur bir roman değil Tutunamayanlar. Yazar zaman zaman okuyucuların anlayamayacakları özel yaşam birikintilerinde koşturuyor, oradan oraya atlıyor, bazen kendince eğleniyor ve yaptığı göndermelerin uzaklığında karakterlerinin kendi yaşam alanlarındaki özerkliğinin altını çiziyor.
Sayfalarca noktalama işareti kullanmadan yazısına devam edebiliyor yazar. Ya da bundan 50 yıl öncesinde zor anlaşılacak bir metinle karşımıza çıkıp sayfalarca bir cümlesini anlarsak kendimizi şanslı sayacağımız yazıyı bize okutturmayı başarabiliyor. Orta Asya Türklerinden tutturup göndermelerle sayfalarca birikim dökebiliyor yer yer. Yalnız başına bir kitap olabilecek ve onlarca sayfa süren bir şiir ve açıklamasına küçük bir ayrıntıymış gibi yer verip geçiştirmesini başarabiliyor. Alışılmış küçük burjuva hayatının bakış açısıyla kendi özelliklerini bir yerin dibine batırıp bir göklere çıkaran Turgut aşktan, anarşizmden, romantizmden, evlilikten, hayatta karşılaşabileceğimiz her küçük ayrıntıdan bir hayat gerçeği çıkararak bize geri sunuyor. Küçük burjuva bunalımları bir türlü bitmek bilmiyor.
Yine de bu romanın ötesinde aranacak başka cevaplar var. Bu roman hayatın karmaşıklığını bir küçük burjuvanın gözünden ve hatta aynı Oğuz Atay'ın olduğu gibi bir inşaat mühendisinin gözünden görmesini haliyle çok iyi başarıyor. Hayatın anlamsızlığına doğru koşarken, delirmelerinde bile doğulu batılı entelektüel birikimin yükünden kurtulmaktan çekiniyor. Göndermeler yapmaktan vazgeçmiyor. Hayatının en içlerine kadar sinmiş bu yaşam tarzının ve muhtemelen Oğuz Atay'ın kendi çerçevelenerek tanımlanması çok zor olan yaşam tarzının içinde Oğuz Atay'ın kendi çıkmazlarına takılmak insanı rahatsız edebiliyor. Aslında bir bakıma roman da zaten hayatın bu zor yanını ele almak için yazılmış. Tutunamayanlar uzaktan soylu bir şekilde düşünmekten vazgeçemediği için acı çekmeye mahkum fedakar yüce kişiliklerin sıfatı olma gibi yönelimini taşısa da, tutunamamak gayet yalın ve rahatsız edici bir çağrışım yapan anlamıyla bize doğru yolu göstermeye çalışan bir sıfat olarak orada durmuyor.
Oğuz Atay'ın romanını belirli çerçeveler içine sokup onun hakkında yargılamalar yapmak çok zor. Uzunlukta olduğu kadar karmaşıklıkta da iddialı bu romanda yaptığımız her yargılama bizi bir yerde bir şey kaçırmış olma korkusuna sürüklüyor. Oğuz Atay'ın kendi dalgalanımlarına seyirci kalmaktan başka bir şey yapamayıp onu ne kadar denesek de tam olarak içimizde yaşayamıyoruz. Oysa hepimiz seziyoruz ki böyle bir insanda bizim daha anlamak isteyeceğimiz çok hayat gerçeği saklı. Oğuz Atay'a tutunmak istiyoruz, oysa o dönüp bize hep Tutunamayanlar'ı gösteriyor
Basım Yılı : 1972
Sayfa Sayısı : 724
Tutunamayanlar hayat gerçeği bir roman. Hayatın kendisi kadar karmaşık, çoğu zaman hayatın kendisi kadar anlaşılmaz... Oğuz Atay'ın vazgeçilmez kişilik analizleri ve ayrıntılar... Aydın bunalımları ve hangi düşünceye tutunmaya çalışsa onun anlamsızlığının farkına vardığında hissettiği hayal kırıklıkları... Bir insanın kendisiyle acımasız savaşı... .
Romanda her karakterde Oğuz Atay'dan bir parça görüyoruz sanki. Kişiler farklı ama sorgulamalar aynı. Bir şekilde başkasının penceresinden hayata bakışı tam olarak beceremiyor izlenimi veriyor yazar. Kitabın adı dahi kendini başkalarından ayıran, bir şekilde sanki acı çekmeye mecbur bir grup insanı tanımlıyor. Kitabın baş karakteri Turgut, kitabın adından da sezdiğimiz üzere sorgulayamadığı anlamlara tutunmak yerine kendi boşluğunda, kendinden bir türlü söküp atamadığı kendi karanlık deliğine düşmeyi yeğliyor.
Roman içinde roman olarak başlıyor roman. Kitap hakkındaki ilk eleştiriyi yapma hakkını da kimseye kaptırmıyor böylece yazar. Başından sonuna bir kendini dışardan görme çabası seziliyor Turgut karakterinde. En yakın arkadaşının intiharının ardından beraber kurduklarını, sorguladıklarını sandığı dünyasındaki en önemli dayanağı alıveriliyor böylece elinden. Turgut işte bununla beraber yeniden Selim'i keşfetmek için yolculuklara atılıyor. Selim'in hayatına girmiş önemli kişilerle görüşürken kendi iç sesi olarak devamlı Selim'le konuşuyor. Buradan da Turgut'un Selim'i kendine ne kadar yakın gördüğü kitap boyunca devamlı vurgulanmış oluyor.
Roman, bütününde hayatın sonsuz ihtimalleri içinde oluşan anlamlar ve onlara tutunmanın yararsızlığını hisseden insanları sorguluyor. Turgut devamlı kendini Selim'in adına eleştirme yolunda. Belki biraz da ölmüş can yoldaşına saygıdan hâlâ ona kendisini içten içe beğendirmeye çalışıyor. En samimi dostuyla beraber hayata bakışlarının farklılıklarını tekrar tekrar dile getirirken "olması gereken" hayatın insanlara gösterebileceği çok da kolay kabul edilebilir bir hayat olmadığının farkına varıyor.
Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar romanından dolu dolu hayat fışkırıyor. Hayatın o rasgele tesadüfleri, yer yer eğlenceleri, karmaşıklığı, kopukluğu ama uzaktan bakıldığında da akan bir nehir gibi süreğen ve devamlı oluşu kitabın geneline uzaktan şöyle bir bakışta tadılıyor. Bütün bunlara rağmen kolay okunur bir roman değil Tutunamayanlar. Yazar zaman zaman okuyucuların anlayamayacakları özel yaşam birikintilerinde koşturuyor, oradan oraya atlıyor, bazen kendince eğleniyor ve yaptığı göndermelerin uzaklığında karakterlerinin kendi yaşam alanlarındaki özerkliğinin altını çiziyor.
Sayfalarca noktalama işareti kullanmadan yazısına devam edebiliyor yazar. Ya da bundan 50 yıl öncesinde zor anlaşılacak bir metinle karşımıza çıkıp sayfalarca bir cümlesini anlarsak kendimizi şanslı sayacağımız yazıyı bize okutturmayı başarabiliyor. Orta Asya Türklerinden tutturup göndermelerle sayfalarca birikim dökebiliyor yer yer. Yalnız başına bir kitap olabilecek ve onlarca sayfa süren bir şiir ve açıklamasına küçük bir ayrıntıymış gibi yer verip geçiştirmesini başarabiliyor. Alışılmış küçük burjuva hayatının bakış açısıyla kendi özelliklerini bir yerin dibine batırıp bir göklere çıkaran Turgut aşktan, anarşizmden, romantizmden, evlilikten, hayatta karşılaşabileceğimiz her küçük ayrıntıdan bir hayat gerçeği çıkararak bize geri sunuyor. Küçük burjuva bunalımları bir türlü bitmek bilmiyor.
Yine de bu romanın ötesinde aranacak başka cevaplar var. Bu roman hayatın karmaşıklığını bir küçük burjuvanın gözünden ve hatta aynı Oğuz Atay'ın olduğu gibi bir inşaat mühendisinin gözünden görmesini haliyle çok iyi başarıyor. Hayatın anlamsızlığına doğru koşarken, delirmelerinde bile doğulu batılı entelektüel birikimin yükünden kurtulmaktan çekiniyor. Göndermeler yapmaktan vazgeçmiyor. Hayatının en içlerine kadar sinmiş bu yaşam tarzının ve muhtemelen Oğuz Atay'ın kendi çerçevelenerek tanımlanması çok zor olan yaşam tarzının içinde Oğuz Atay'ın kendi çıkmazlarına takılmak insanı rahatsız edebiliyor. Aslında bir bakıma roman da zaten hayatın bu zor yanını ele almak için yazılmış. Tutunamayanlar uzaktan soylu bir şekilde düşünmekten vazgeçemediği için acı çekmeye mahkum fedakar yüce kişiliklerin sıfatı olma gibi yönelimini taşısa da, tutunamamak gayet yalın ve rahatsız edici bir çağrışım yapan anlamıyla bize doğru yolu göstermeye çalışan bir sıfat olarak orada durmuyor.
Oğuz Atay'ın romanını belirli çerçeveler içine sokup onun hakkında yargılamalar yapmak çok zor. Uzunlukta olduğu kadar karmaşıklıkta da iddialı bu romanda yaptığımız her yargılama bizi bir yerde bir şey kaçırmış olma korkusuna sürüklüyor. Oğuz Atay'ın kendi dalgalanımlarına seyirci kalmaktan başka bir şey yapamayıp onu ne kadar denesek de tam olarak içimizde yaşayamıyoruz. Oysa hepimiz seziyoruz ki böyle bir insanda bizim daha anlamak isteyeceğimiz çok hayat gerçeği saklı. Oğuz Atay'a tutunmak istiyoruz, oysa o dönüp bize hep Tutunamayanlar'ı gösteriyor