“Annem öpünce ölmem sanıyordum
alnıma yazacaktı sonsuzluğun büyüsünü...”
Akvaryuma doldurduğum kurşun askerler soluksuz
balıkların gözyaşında savaşın soğuk çığlığı
yıkılan evlerin gölgesinde dudak büküyor çocukluğum
oyunlarımda yaşamın sağır eden ıslığı
yoksul günler atlasında işretlenmiş
bir orman yolu sessizliğindeyim
ölüm korkusuyla nefesime işlenmiş günler
yıllardan geçiyorum
göğsümde bayramların kimsesizliği
yollardan geçiyorum
bakışımda kaldırım uykusunun sefilliği
yaşamak diyorum
vazgeçiyorum...
saçlarımda geziniyor yaz şarkıları
güneş batmadan üşüyor ellerim
oyuncaklarımı versem diyorum
unutup çakıl taşlarının renklerini
gözlerime doluyor üveyliğin tuzlu nemleri
annemi özlüyorum
ölüme yaklaşıyorum...
“yar öpünce nar ağaçları çiçek açar bahar gelir diyordum
göğün mavisini verecekti kuruyan soluğuma...”
bulutlara serdiğim özlemlerim uykusuz
rüyasız gecelerde hep fırtına çıkacak korkusu
yağmur nöbetlerinde ıslanıyor
göğsümü ağrıtan aşklarım
ayrılık ilmeğinde can vermiş
sevda mektubunun harflerindeyim
hasretin acısıyla içime işliyor rüzgar
sulardan geçiyorum
sesimde ırmakların dilsizliği
surlardan geçiyorum
yüzümde şehirlerin yorgun çizgisi
ufka gitmek istiyorum
vazgeçiyorum...
boynumdan asılıyor bir sevdanın künyesi
yaz
ılmıyor ilk dokunuş ve onun ılık nefesi
tüm nergisleri versem diyorum
güllerin cennet kokusuna aldırmayıp
sırtımı sıvazlıyor dağların soğuk elleri
yarimi özlüyorum
nefesim kördüğüm
ölüyorum...