Hiç dostluğun imtihan edildi mi, kara günde?
Sevgin, aşkın parayla sınandı mı?
İnancın sahte cennetlere karşı ne kadar dayanıklı?
Sana vaat edilenler bir sahte cennet olmaya ne kadar yakın ve sen ne kadar uzaksın bu tekliflerden?
Mal, mülk, servet, makam ile davan arasında tercih yapmak zorunda kaldın mı?
Emeğin semeresiz bırakılıp da, gayretin test edildi mi hiç?
Kalbini, ruhunu, benliğini ortaya koyduğun bir sınava girdin mi?
Yoksa küçük menfaatlere bile kanabildin, adî vaadler karşısında yelkenleri suya indirdin, basit sözler üzerine ideallerinden vaz(mı)geçtin?
En ufak bir sıkıntıda arkadaşını satan, küçük bir bakış karşılığında sevdiğine ihanet eden, en küçük bir vesveseyle inancı sarsılanlardan mısın?
Yolunda kavşaklar oldu da, sen düz bir yolda ilerliyor zannedecek kadar habersiz miydin sınavlardan?
Yolunda kavşaklar oldu da, sen düz bir yolda ilerliyor zannedecek kadar emin miydin sevginden, dostluğundan, dâvândan, inancından?
Yolunda kavşaklar olmadığı halde, sürekli bir tercih yapmak zorunda hissederek tereddütle mi ilerledin?
“Ölene kadar seveceğim” sözün ne kadar diri?
“Dünyaları verseler vazgeçmem” derken ne ölçüde samimisin?
“Öleceğimi bilsem bile...” tavrını ölümle sınadın mı?
Sürekli ölümü öne sürerken, ölüme karşı bu derece cesur musun gerçekten?
“Gerçekten”lerin, “çok”ların, “cidden”lerin, “mutlaka”ların, “muhakkak”ların
hangi duvarları yıktı,
hangi taşları parçaladı,
hangi ölümlerin karşısına sapasağlam dikildi,
hangi hediyeleri elinin tersiyle itti,
hangi koltukları savurdu,
hangi köşkleri reddetti,
hangi dünyalara, aylara, yıldızlara dudak büktü?
Taviz vermeyen, aldanmayan, aldatmayan, sapasağlam bir iman için ne yaptın peki?
Ya, “kara gün dostu olmak” adına...
“Ölene kadar” yahut, “ölümsüz” sevmek adına?
“Bekâ” adına...
Sevgin, aşkın parayla sınandı mı?
İnancın sahte cennetlere karşı ne kadar dayanıklı?
Sana vaat edilenler bir sahte cennet olmaya ne kadar yakın ve sen ne kadar uzaksın bu tekliflerden?
Mal, mülk, servet, makam ile davan arasında tercih yapmak zorunda kaldın mı?
Emeğin semeresiz bırakılıp da, gayretin test edildi mi hiç?
Kalbini, ruhunu, benliğini ortaya koyduğun bir sınava girdin mi?
Yoksa küçük menfaatlere bile kanabildin, adî vaadler karşısında yelkenleri suya indirdin, basit sözler üzerine ideallerinden vaz(mı)geçtin?
En ufak bir sıkıntıda arkadaşını satan, küçük bir bakış karşılığında sevdiğine ihanet eden, en küçük bir vesveseyle inancı sarsılanlardan mısın?
Yolunda kavşaklar oldu da, sen düz bir yolda ilerliyor zannedecek kadar habersiz miydin sınavlardan?
Yolunda kavşaklar oldu da, sen düz bir yolda ilerliyor zannedecek kadar emin miydin sevginden, dostluğundan, dâvândan, inancından?
Yolunda kavşaklar olmadığı halde, sürekli bir tercih yapmak zorunda hissederek tereddütle mi ilerledin?
“Ölene kadar seveceğim” sözün ne kadar diri?
“Dünyaları verseler vazgeçmem” derken ne ölçüde samimisin?
“Öleceğimi bilsem bile...” tavrını ölümle sınadın mı?
Sürekli ölümü öne sürerken, ölüme karşı bu derece cesur musun gerçekten?
“Gerçekten”lerin, “çok”ların, “cidden”lerin, “mutlaka”ların, “muhakkak”ların
hangi duvarları yıktı,
hangi taşları parçaladı,
hangi ölümlerin karşısına sapasağlam dikildi,
hangi hediyeleri elinin tersiyle itti,
hangi koltukları savurdu,
hangi köşkleri reddetti,
hangi dünyalara, aylara, yıldızlara dudak büktü?
Taviz vermeyen, aldanmayan, aldatmayan, sapasağlam bir iman için ne yaptın peki?
Ya, “kara gün dostu olmak” adına...
“Ölene kadar” yahut, “ölümsüz” sevmek adına?
“Bekâ” adına...