İlk olarak 26 Ağustos da, günün sıcak dalgalarını taşıyan manalı bakışlarla tanıştılar. Genç kız, bir an da bir çift yeşil gözün etkisinde kalmış ve o derin, o manalı bakışların kendisine neler yaşatacağını kestirememişti bile. Ama bir gerçek vardı ki; ondan çok hoşlanmış ve belki de onu sevmişti. Bir an durdu ve düşündü genç kız. Bunca ömrü; tren istasyonlarında, otobüs terminallerinde, yollarda geçmişti. Vagonlarda, otobüslerde, metrolarda ve gemilerde seyahat etmekten bıkmıştı. Bu güne kadar tanıştığı erkeklerden çok farklıydı bu delikanlı. Zamanla ona ısınacağını, ortak duyguları paylaşacağını ve her şeyden önemlisi bu delikanlıyı seveceğini biliyordu. Nitekim öyle de oldu…
Bu sevgi tek taraflı değildi. Ama yine de “Seni Seviyorum” sözcüğünü ilk kullanan genç kız olmuştu. Bu bir ilgi değil, bu sevgiye bağlı büyük bir Aşk’tı. Delikanlı da seviyordu genç kızı. Bu aşk zamanla büyüdü büyüdü ve yüreklerine sığmaz oldu…
Ne de olsa; Anadolu da yetişen bir genç kızın ve Trakya’lı bir delikanlının öyküsüydü bu…
Söylesene yeşil gözlü sevgilim, sana karşı çocuk oyuncağı yalnızlığım ve yalanlarımla bir kez daha güçlü kalabilecek miyim? Kendi hayatımın güler yüzlü tek katili olarak, bir kez daha yenik düşecek miyim yaşama? Bu güne dek kimi sevip bağlandıysam, dost bilip yalnızlığımı paylaştıysam, hep benden kaçtılar. Beni dipsiz boşluklara ittiler. Şu an da sus payı yalnızlığımla sana sığınıyorum, Sen de beni terk edip gitmeyeceksin değil mi? Beni yıldızlar gibi yalnız bırakmayacaksın değil mi?...
Biliyorum; ayrılıklara inat ayrılmayacağız seninle, düşlere inat yaşayacağız birlikte ve seninle ömür boyu, sadece aşkımızı yaşayacağız. Beni üzmemek için gösterdiğin çaba çok hoşuma gidiyor. Bir dediğimi iki yapmıyorsun, beni kırmamak için elinden geleni yapıyorsun üstelik ve bu davranışın mutlu ediyor beni. Tüm bunların karşılığı olarak; ben de sana olan sevgimi sunmak istiyorum, eğer kabul edersen artık seninim…
Hani bir gün pasajların birinde gezinirken, akvaryum balıkları satan bir balıkçı dükkanına girmiştik. Ve oradan iki tane küçük kırmızı akvaryum balığı almıştık. “Aman Allah’ım ne şirin şeylerdi onlar öyle” onları ilk görüşte çok sevmiştim. Hatta çoğu günler yemlerini ben veriyordum, nasıl da suyun üzerine çıkıp kapışıyorlardı. İşte bu çok hoşuma gidiyordu. Akvaryumun suyunu hep ben değiştiriyordum. Ardından senin dağıttığın odanı bile ben toparlıyordum. Ve sana o gün bir balıkçının sevdasından, kavuşamadığı ve hep özlemini duyduğu aşkından bahsetmiştim…
Biliyor musun; bizim de sonumuzun öyle olmasından çok korkuyorum. Ayrılık kelimesini hiç sevmiyorum zaten, bir ölüm gibi geliyor bana. Sanki zehirli bir iğne, ya da yaşarken ölmek gibi bir şey…
Bu sevgi tek taraflı değildi. Ama yine de “Seni Seviyorum” sözcüğünü ilk kullanan genç kız olmuştu. Bu bir ilgi değil, bu sevgiye bağlı büyük bir Aşk’tı. Delikanlı da seviyordu genç kızı. Bu aşk zamanla büyüdü büyüdü ve yüreklerine sığmaz oldu…
Ne de olsa; Anadolu da yetişen bir genç kızın ve Trakya’lı bir delikanlının öyküsüydü bu…
Söylesene yeşil gözlü sevgilim, sana karşı çocuk oyuncağı yalnızlığım ve yalanlarımla bir kez daha güçlü kalabilecek miyim? Kendi hayatımın güler yüzlü tek katili olarak, bir kez daha yenik düşecek miyim yaşama? Bu güne dek kimi sevip bağlandıysam, dost bilip yalnızlığımı paylaştıysam, hep benden kaçtılar. Beni dipsiz boşluklara ittiler. Şu an da sus payı yalnızlığımla sana sığınıyorum, Sen de beni terk edip gitmeyeceksin değil mi? Beni yıldızlar gibi yalnız bırakmayacaksın değil mi?...
Biliyorum; ayrılıklara inat ayrılmayacağız seninle, düşlere inat yaşayacağız birlikte ve seninle ömür boyu, sadece aşkımızı yaşayacağız. Beni üzmemek için gösterdiğin çaba çok hoşuma gidiyor. Bir dediğimi iki yapmıyorsun, beni kırmamak için elinden geleni yapıyorsun üstelik ve bu davranışın mutlu ediyor beni. Tüm bunların karşılığı olarak; ben de sana olan sevgimi sunmak istiyorum, eğer kabul edersen artık seninim…
Hani bir gün pasajların birinde gezinirken, akvaryum balıkları satan bir balıkçı dükkanına girmiştik. Ve oradan iki tane küçük kırmızı akvaryum balığı almıştık. “Aman Allah’ım ne şirin şeylerdi onlar öyle” onları ilk görüşte çok sevmiştim. Hatta çoğu günler yemlerini ben veriyordum, nasıl da suyun üzerine çıkıp kapışıyorlardı. İşte bu çok hoşuma gidiyordu. Akvaryumun suyunu hep ben değiştiriyordum. Ardından senin dağıttığın odanı bile ben toparlıyordum. Ve sana o gün bir balıkçının sevdasından, kavuşamadığı ve hep özlemini duyduğu aşkından bahsetmiştim…
Biliyor musun; bizim de sonumuzun öyle olmasından çok korkuyorum. Ayrılık kelimesini hiç sevmiyorum zaten, bir ölüm gibi geliyor bana. Sanki zehirli bir iğne, ya da yaşarken ölmek gibi bir şey…