Bu bir aşk hikayesidir… Her ne kadar efsane dense de, yaşanmış bir hikayenin halk arasında efsaneye dönüşmüş şeklidir.
Yıl: 1730. Yer: Elbiz, Uzunkum, Ağlayan kaya yöresi.
Yörenin en varlıklı tüccarı ve ağası Dimitri. Nam-ı diğer Dimitri ağa. Sahip olduğu mısır, buğday ve üzüm bağlarının yanı sıra, iki yüz elli baş koyun ve bağındaki malikanesinde, eşi ve evin tek kızı Eftelya ile hayatını sürdürmektedir.
Birkaç ırgat ve anası ile yaşayan, 250 baş koyundan sorumlu öksüz Mehmet de, Dimitri’nin yanında çobanlık yapmaktadır.
Haftalardır birbirlerini uzaktan kesen Dimitri’nin kızı Eftelya ve öksüz çoban Mehmet, sonunda birbirlerine açılırlar. Her ikisi de birbirini çok sevmektedir.
Çoban Mehmet durumu anasına anlatır. Anası şaşkın ve çaresiz, bu işin sonu olmayacağını anlatsa da nafile, dinlemez Mehmet…
Kaç kez istemeye gittiyse de her defasında reddedilir. Sonunda ana-oğul kovulurlar çiftlikten.
Mehmet çaresiz, Eftelya çaresiz. Mayıs ayının son günleridir. Gizlice son kez buluşurlar o kayanın üstünde. Yan yana otururlar, uzun uzun konuşurlar. Anlarlar ki, bu dünyada kavuşmalarına imkan yok. Sessizce anlaşırlar…
Usulca ayağa kalkarlar, yüz yüze gelip birbirlerinin gözlerin içine bakarlar. Birbirlerine sarıldıklarında, gözlerinden süzülen yaşlar birbirine karışır… Hiçbir şey söylemeden öylece dururlar bir müddet. Sessizce anlaşmışlardır onlar. El ele tutuşup, gözlerini kapatarak, atlarlar denize, kendilerini dalgalara bırakırlar çaresiz…, kaybolurlar.
Bu dramatik hadiseye tanıklık eden kaya da dayanamaz, o bile ağlar…
O günden bu yana kayanın gözyaşları hiç dinmemiştir, sürekli akar, akar…
Adı da, “AĞLAYANKAYA” olarak ölümsüzleşir…!