1915 Çanakkale Savaşı kitabı özeti
Bu kitabımızda ismindende anlaşılacağı gibi Çanakkale savaş / Çanakkale Zaferinden bahsedilmektedir.Bu kitapta, Birinci Dünya Savaşı öncesi gelişen siyasal ve askeri olaylara kısaca temas edilerek, Büyük Osmanlı devletinin harbe girişi ile Çanakkale Müdafası öncesi Büyük Osmanlı devletinin cephelerdeki durumu özetlenmiştir. Müteakiben Çanakkale Deniz Muharebeleri anlatılarak bu muharebelerin planlama ve icrasındaki tarafların hatalarına da kısaca değinilmiştir. Çanakkale’nin sadece denizden geçilememesi sonucu donanma ile kara kuvvetlerinin müşterek olarak icra ettiği birinci çıkarma harekatı hakkında bilgi verilerek, kara muharebelerinin planları, icrası ve yapılan hatalar anlatılmaktadır. Birinci çıkarma harekatında hedeflerine ulaşamayan müttefiklerin, yeni takviye kuvveti olarak giriştikleri ikinci çıkarma harekatı da aynı birinci çıkarma harekatı esaslarına göre anlatılmaktadır. Arkasından çıkarmalarda başarılı olamayarak Çanakkale’yi geçemeyen müttefiklerin bölgeyi nasıl tahliye ettikleri açıklanmaktadır.
20′nci yüzyıl başlarında Avrupa ülkeleri, sanayi devrimini yapmış ve zenginleşmişti. Fakat Almanya sömürge paylaşımında yeteri kadar pay alamadığı için bölgede bir çatışmaya sebep olacak gibiydi. Bu olayların Büyük Osmanlı devletini ilgilendiren yanı ise; Almanya’nın Berlin-Bağdat demiryolu hattının İstanbul’dan geçmesinin, sıcak denizlere inme arzusundan dolayı gözü Türk Boğazlarında olan Rusya’yı rahatsız etmesi idi. Zenginleşen Avrupa’daki çıkar çatışmaları, buradaki ulusları muhtemel bir savaş için silahlanmaya yöneltmişti ve aralarında gruplaşmalar başlamıştı.
Bu dönemde Büyük Osmanlı İmparatorluğu yeni çıktığı Balkan Harbinin yaralarını sarmakla meşguldü. Topraklarının büyük bir bölümünü kaybeden imparatorluğun geriye kalan toprakları da, stratejik önemi ve doğal kaynaklarının zenginliği yüzünden paylaşılmak isteniyordu. Devletin içindeki Ermeni, Rum ve Arap azınlıklar bağımsızlık ya da özerklik peşinde idiler. İçerde ve dışarıda zor durumda olan Büyük Osmanlı devletini olası bir harp için ittifaklar oluşturan devletler de yanına almak istemiyordu. Bir kısmı bu devletin savaşta yükünü taşımak istemiyor, bir kısmının da zaten bu devletin üzerinde emelleri vardı. Onları gerçekleştirmek istiyorlardı.
Harp, beklenen zamandan daha önce çıkınca bu durum uzun sürmedi. Olayların akışına paralel olarak Büyük Osmanlı devleti de Almanya ve Avusturya’nın yanında yer aldı. 29 Ekim 1914 tarihinde Karadeniz’de bulunan Büyük Osmanlı donanmasının Rus limanlarını bombalaması ile de devlet kendini Birinci Dünya Savaşı’nin içine çekmiş oldu. 1 Kasım 1914′te Kafkasya’daki Rus ordusu sınırımızı geçerek bizzat kara savaşlarını başlattı. Harbin başında seferberliğini tamamlayan Büyük Osmanlı silahlı kuvvetlerinin Birinci ve İkinci Ordusu Boğazlar bölgesinde, Üçüncü Ordusu doğu cephesinde Ruslara karşı, Dördüncü Ordusu ise Suriye’de bulunuyordu.
Birinci Dünya Savaşınin başlangıcında Avrupa’nın batı cephesinde harp statik bir hal almıştı. Halbuki doğusunda Almanlar 1914 Ağustos’unda Tanenberg’de Ruslara karşı parlak bir zafer kazanmıştı. Fakat hiçbir blok istediği başarıyı sağlayamadı. Büyük Osmanlı cephesinde ise, Başkomutan Vekili Enver Paşa’nın Üçüncü Ordu ile 22 Aralık 1914′de başlattığı Sarıkamış Harekatı, Ruslar karşısında alınan acı bir yenilgi ve ağır bir kayıpla neticelenmiştir. Sarıkamış yenilgisinden kısa bir süre sonra 4′ncü Ordu ile Cemal Paşa’nın Süveyş Kanalı’nı geçme teşebbüsü de başarısızlıkla neticelenince, batılı devletler son yıllardaki olayları da değerlendirerek Büyük Osmanlı ordusunu önemsemez olmuşlardı.
İngiltere’nin Bahriye Nazırı bay Winston Churchill, Büyük Osmanlı devletini erkenden savaşın dışına atmak için boğazları donanma ile geçerek başkent İstabul’u kara birlikleriyle işgal etmek düşüncesindeydi. Bu düşüncesini 13 Ocak 1915′te yapılan İngiltere’nin Yüksek Savunma Konseyi toplantısında kabul ettirdi. Churchill’in fikrinin faaliyete geçmesinin en büyük nedeni, Rusya’nın yardıma ihtiyacının olması ve bu yardımında en kolay Türk Boğazlarından yapılabileceği idi. Fransız donanmasından da destek alan tarihinde hiç yenilgi yüzü görmemiş Kraliyet Donanması, Çanakkale Boğazı’nı geçmek için hazırlanırken, Rus donanması da Odesa’da hazırlık yapıyordu. Kraliyet Donanması Büyük Osmanlı donanmasını yok edince onlar da İstanbul Boğazı’ndan geçerek İstanbul’a gireceklerdi.
Büyük Osmanlı devleti, İstanbul ve Çanakkale Boğazları Savunma Komutanlığına harpten bir buçuk yıl önce Alman Amirali Usedom’u getirmişti. Çanakkale Boğazı’nın kıyılarında topçu birlikleri mevzilendirilmiş, Boğaz içinde de mayın ve su altı engelleri döşenmişti. Tahkimatın önemli kısmı Çanakkale’nin yakınındaki boğazın kritik yerini koruyacak şekilde yapılmıştı. Fakat tahkimat yetersizdi. Çünkü devletin imkanları da yetersizdi. Çanakkale’de bulunan Müstahkem Mevki Komutanlığı deniz savunmasıyla ilgili hazırlıkları yaparken, 3′ncü Kolordu da düşmanın boğazı kara kuvvetleriyle işgaline karşı savunma önlemlerini almaktaydı.
Müttefik donanmanın başında bulunan Amiral Carden, önce boğazdaki tahkimatı yok ederek Marmara Denizi’ne girecekti. Sonra da İstanbul’u işgal edecekti. Carden planını uygulamak için boğaza ilk saldırısını 19 Şubat 1915′te yaptı ve bunu 18 Mart’a kadar fırsat buldukça denedi. Bu denemelerde beklenen başarıyı gösteremeyen Carde’nin son harekatı sevk ve idare edecek gücü kalmadığı için komutanlık görevini Amiral De Robeck’e bıraktığını görüyoruz. Robeck’de 18 Mart 1915 günü kesin sonuca ulaşmak için donanmayı harekete geçirmişti.
18 Mart günü muhteşem donanma, boğaza birbirini destekleyerek ilerleyecek tarzda üç grup halinde girecekti. İlk grup saat 10.05′te boğazdan içeriye girmeye başlamıştı. Saatler ilerledikçe Türk topçusu devleşiyor, zayiatı ve yokluklarına rağmen düşman donanmasını hayal kırıklığına uğratıyordu. Nusrat Mayın Gemisi’nin döşediği Karanlık Liman’daki mayınlar da topçumuz gibi tarihi görevini yapıyordu. Saat 17.50′ye geldiğinde mağrur donanma boynu bükük şekilde geriye çekiliyordu ve yenilgiyi ilk defa tadıyordu. Evet bu muhteşem donanma hem savaş gücünün üçte birini kaybetmişti ve hem de Mehmetçiğin direncini kıramayacağını anlayınca çaresiz kalmıştı.
Yüzen kalelerin başarısızlığından sonra, Odesa’daki Rus kuvvetlerinin de beklediği olmamıştı. İngiliz Yüksek Savunma Konseyi yeni kararını verdi. Harekata devam edilecekti. İlk hedef Çanakkale Boğazı olacaktı ve sadece donanma değil kara kuvvetleri birlikleri de harekata katılacaktı. Donanma adalarda hazırlığını sürdürürken, Akdeniz Sefer Kuvvetleri Komutanı General Hamilton 27 Mart 1915′te birliklerini kara harekatı için hazırlamak üzere Mısır’a hareket ettirdi. Büyük Osmanlı devleti de yeni kurduğu 5′nci Ordu K.lığına Alman Mareşali Liman Von Sanders’i atayarak bölgede savunma hazırlıklarına başladı. Liman Paşa ile bizim komutanların savunmanın yapılış şekli hakkındaki düşünceleri farklı idi. Liman Paşa oynak savunma, bizim komutanlarımız da mevzi savunması yapılmasını istiyordu. Savunma Liman Paşa’nın fikri doğrultusunda yapılacaktı.
5nci Ordu’nun; 15′nci Kolordusu Anadolu kıyılarını, 3′ncü Kolordusu Gelibolu Yarımadası’nı savunacaktı. Yb. Mustafa Kemal’in komuta ettiği 19′ncu Tümende ordu ihtiyatını teşkil edecekti. İki tarafın gücü karşılaştırıldığında ibre her yönüyle düşmandan yana idi. Sadece moral yönünden Türk tarafının üstünlüğü vardı.
25 Nisan 1915 günü sabaha karşı düşman güçlü donanmasının desteğinde, Anadolu kıyıları, Saros Körfezi, Seddülbahir ve Arıburnu bölgesine kuvvet çıkarmaya başladı. Bu kadar çok yere çıkarma yapan düşmanın amacı, harekatın en kritik safhasında Türk birliklerini her yerde meşgul ederek, Seddülbahir ve Arıburnu bölgesine yaptıkları çıkarmaya müdahale etmekten alıkoymaktı. Anadolu kıyıları ve Saros bölgesine yapılan çıkarmalar bir aldatma ve gösteri hareketiydi. Çabuk sona erdi. Ancak düşman buraları da zorlamakla asıl çıkarma bölgesindeki amacına ulaşmıştı.
Seddülbahir’de İngilizler beş yere çıkarma yapmıştı. Fakat Mehmetçiğin inatçı direnmesi sayesinde yeterli genişlikte ve derinlikte kıyıbaşı hattı tesis edemedi. Bu bölgeye çıkan düşmanın hedefi olan Alçıtepe’ye ise hiçbir zaman ulaşamadılar. Seddülbahir’deki ilk gün gündüz ve gece muharebelerinde 9′ncu Türk Tümeninin direnişi ve gayreti her türlü takdirin üzerinde idi. Arıburnu bölgesine, Avustralya ve Yeni Zelandalılardan oluşturulan Anzak Kolordusu çıkmıştı. Bunlar baskın tarzında çıktılar. İlk hedefleri Kocaçimen Tepe idi. Sonrada Seddülbahir bölgesine çıkan kuvvetlerle koordineli olarak Maydos’u ele geçireceklerdi. Bu bölgeyi de 9′ncu Tümenin erleri savunuyordu ve Seddülbahir’dekiler gibi kahramanca direniyorlardı. Düşman buradan Kocaçimen Tepe’ye el atarsa, Gelibolu Yarımadası’nı ikiye böler ve Seddülbahir’deki birliklerimizi de geriden kuşatırdı.
Buraya anında müdahale edebilecek tek kuvvet vardı. O da Yarbay Mustafa Kemal’in ordu ihtiyatı olan 19 uncu Tümeniydi. Ancak Yb. Mustafa Kemal Ordu Komutanı Liman Paşa ile irtibat kuramıyordu. 19 uncu Tümen müdahalede geç kalırsa da iş işten geçecekti. İşte bu riskli kararı büyük bir cesaretle alan Yb. Mustafa Kemal, tümeniyle cephenin bu kesimine müdahale ederek düşmanı adeta kıyıya hapsetmişti. 28 Nisan 1915 tarihine kadar gerek Seddülbahir’de gerekse Arıburnu’nda tarafların karşılıklı olarak taarruzları durumu fazla değiştirmedi. Türk tarafı, Anadolu kıyıları ve Saros’ta bulunan birliklerden takviye aldığı için sürekli yarımadaya asker çıkaran İtilaf Devletlerinin karşısında tutunmayı başarmıştır.
Bundan sonra Seddülbahir ve Arıburnu cephelerinde, birliklerimiz düşman donanma ateşlerinden korunmak için gece taarruzları icra ettiler. Düşman kuvvetleri de gündüzleri, donanmanın yaptığı uzun hazırlık ateşlerini müteakip Türk mevzilerine taarruz ettiler. Fakat her iki taraf da durumda büyük bir değişiklik meydana getiremedi. Takviyeler geldikçe birlikler yeniden tertiplendiler. Türk tarafı Arıburnu’nda düşmanı denize dökmeyi başaramadı. Karşı taraf da Seddülbahir cephesindeki Alçı Tepe’yi ele geçiremedi. Birinci çıkarma harekatının sonlarına doğru Kirte (AlçıI) Tepe’yi düşüremeyen düşman, bu cephenin doğu ve batısındaki Kerevizdere ve Zığındere bölgelerinden harekatı geliştirmek istedi. Fakat bu çabaları da netice vermedi. Birinci çıkarma harekatının sonucu; mevzi harbi, her iki tarafta ağır kayıplar, bu savaşın mimarı Churchill’ in koltuğunu ve itibarını kaybetmesidir.
Birinci çıkarma harekatında hedeflerine ulaşamayan müttefikler yeni takviye kuvveti olarak ikinci bir çıkarma harekatı için hazırlıklara başladılar. Taraflar bu iki harekat arasında yeniden tertiplendiler. Bu safhadaki harekat, eski cephelerde Türk tarafı üzerindeki baskılar devam ederken, kesin sonuç, yeni çıkan birliklerin açtığı cephe olan Anafartalar bölgesinde alınacaktı. Planlanan harekat 6 Ağustos’da başladı. Baskın ve gizlilik prensiplerine azami derecede itina gösteriyorlardı. Hamilton’un kuvvetleri Anafartalar cephesinde baskın tarzında başlattıkları taarruzları ile küçük başarı gösterdiler ama Yb. Mustafa Kemal’in aldığı tedbirler yüzünden Kocaçimen Tepe’yi ele geçiremediler.
Suvla’ya çıkan kuvvetler doğru yere, yani savunmamızın zayıf olduğu yere çıkmışlardı. Fakat çabuk hareket edemedikleri için planladıkları hedefe ulaşamadılar. Bu son tehlikeyi bertaraf etmek üzere, Liman Von Sanders Paşa bölgeye takviye kuvvetleri gönderdi. Bu ikinci harekata ait yoğun muharebelerin cereyan ettiği bölgedeki birliklerin başına da Yb. Mustafa Kemal’i getirdi. Yeni oluşturulan Anafartalar Grup Komutanlığı önce Suvla bölgesine çıkan düşmanı geriye attı ve sahile sıkıştırdı. Sonra da Kocaçimen Tepe ve Conkbayırı’na dönerek buradaki düşman kuvvetleri de eski mevzilerine geri atıldı. Alb. Mustafa Kemal’in Mehmetçikleri gene göğsünü siper etmişti. Mustafa Kemal’in dehası ve azmi karşısında Hamilton bir kere daha hüsrana uğramıştı. En son yeni takviyeleri ile 21 Ağustos 1915 günü Anafartalar bölgesinde taarruzlarını tekrarladılar. Fakat Mustafa Kemal’i mağlup etmek mümkün değildi. Sonuç gene hüsrandı. Müttefikler artık bir çıkmaz içindeydiler.
Bu sıralarda Büyük Osmanlı devletinin bütün cephelerinde durum fena sayılmazdı. Bulgaristan da Almanya safında yer alarak, 14 Ekim 1915′de Sırbistan’a yeni bir cephe açmıştı. Bulgaristan, Almanya tarafına geçince, Almanya ile Büyük Osmanlı devleti arasında karadan bağlantı kuruldu ve yardımlar gelmeye başladı. Çanakkale’yi geçemeyeceğini anlayan müttefik kuvvetler de Aralık 1915 sonu, Ocak 1916 ayı başında büyük bir gizlilik içinde kuvvetlerini bölgeden tahliye ettiler. Ağır zayiat verilmişti ama Çanakkale’den geçit verilmemişti. Türk Milletinin onuru kurtarılmış, bu zaferle kendine olan güveni tazelenmişti.
Birinci Dünya Savaşı öncesindeki siyasal ve askeri olaylar ile Çanakkale Cephesindeki muharebelerin, yığınaklanma, planlama ve icra safhaları, muharebelerin cereyanı ağırlıklı olarak anlatılmaktadır. Bu eser taktik bilgisi az olanların dahi anlayabileceği bir akıcılıkla hazırlanmıştır. Harp Tarihi incelemelerinde yardımcı doküman olarak kullanılacak niteliktedir.
Bu kitabımızda ismindende anlaşılacağı gibi Çanakkale savaş / Çanakkale Zaferinden bahsedilmektedir.Bu kitapta, Birinci Dünya Savaşı öncesi gelişen siyasal ve askeri olaylara kısaca temas edilerek, Büyük Osmanlı devletinin harbe girişi ile Çanakkale Müdafası öncesi Büyük Osmanlı devletinin cephelerdeki durumu özetlenmiştir. Müteakiben Çanakkale Deniz Muharebeleri anlatılarak bu muharebelerin planlama ve icrasındaki tarafların hatalarına da kısaca değinilmiştir. Çanakkale’nin sadece denizden geçilememesi sonucu donanma ile kara kuvvetlerinin müşterek olarak icra ettiği birinci çıkarma harekatı hakkında bilgi verilerek, kara muharebelerinin planları, icrası ve yapılan hatalar anlatılmaktadır. Birinci çıkarma harekatında hedeflerine ulaşamayan müttefiklerin, yeni takviye kuvveti olarak giriştikleri ikinci çıkarma harekatı da aynı birinci çıkarma harekatı esaslarına göre anlatılmaktadır. Arkasından çıkarmalarda başarılı olamayarak Çanakkale’yi geçemeyen müttefiklerin bölgeyi nasıl tahliye ettikleri açıklanmaktadır.
20′nci yüzyıl başlarında Avrupa ülkeleri, sanayi devrimini yapmış ve zenginleşmişti. Fakat Almanya sömürge paylaşımında yeteri kadar pay alamadığı için bölgede bir çatışmaya sebep olacak gibiydi. Bu olayların Büyük Osmanlı devletini ilgilendiren yanı ise; Almanya’nın Berlin-Bağdat demiryolu hattının İstanbul’dan geçmesinin, sıcak denizlere inme arzusundan dolayı gözü Türk Boğazlarında olan Rusya’yı rahatsız etmesi idi. Zenginleşen Avrupa’daki çıkar çatışmaları, buradaki ulusları muhtemel bir savaş için silahlanmaya yöneltmişti ve aralarında gruplaşmalar başlamıştı.
Bu dönemde Büyük Osmanlı İmparatorluğu yeni çıktığı Balkan Harbinin yaralarını sarmakla meşguldü. Topraklarının büyük bir bölümünü kaybeden imparatorluğun geriye kalan toprakları da, stratejik önemi ve doğal kaynaklarının zenginliği yüzünden paylaşılmak isteniyordu. Devletin içindeki Ermeni, Rum ve Arap azınlıklar bağımsızlık ya da özerklik peşinde idiler. İçerde ve dışarıda zor durumda olan Büyük Osmanlı devletini olası bir harp için ittifaklar oluşturan devletler de yanına almak istemiyordu. Bir kısmı bu devletin savaşta yükünü taşımak istemiyor, bir kısmının da zaten bu devletin üzerinde emelleri vardı. Onları gerçekleştirmek istiyorlardı.
Harp, beklenen zamandan daha önce çıkınca bu durum uzun sürmedi. Olayların akışına paralel olarak Büyük Osmanlı devleti de Almanya ve Avusturya’nın yanında yer aldı. 29 Ekim 1914 tarihinde Karadeniz’de bulunan Büyük Osmanlı donanmasının Rus limanlarını bombalaması ile de devlet kendini Birinci Dünya Savaşı’nin içine çekmiş oldu. 1 Kasım 1914′te Kafkasya’daki Rus ordusu sınırımızı geçerek bizzat kara savaşlarını başlattı. Harbin başında seferberliğini tamamlayan Büyük Osmanlı silahlı kuvvetlerinin Birinci ve İkinci Ordusu Boğazlar bölgesinde, Üçüncü Ordusu doğu cephesinde Ruslara karşı, Dördüncü Ordusu ise Suriye’de bulunuyordu.
Birinci Dünya Savaşınin başlangıcında Avrupa’nın batı cephesinde harp statik bir hal almıştı. Halbuki doğusunda Almanlar 1914 Ağustos’unda Tanenberg’de Ruslara karşı parlak bir zafer kazanmıştı. Fakat hiçbir blok istediği başarıyı sağlayamadı. Büyük Osmanlı cephesinde ise, Başkomutan Vekili Enver Paşa’nın Üçüncü Ordu ile 22 Aralık 1914′de başlattığı Sarıkamış Harekatı, Ruslar karşısında alınan acı bir yenilgi ve ağır bir kayıpla neticelenmiştir. Sarıkamış yenilgisinden kısa bir süre sonra 4′ncü Ordu ile Cemal Paşa’nın Süveyş Kanalı’nı geçme teşebbüsü de başarısızlıkla neticelenince, batılı devletler son yıllardaki olayları da değerlendirerek Büyük Osmanlı ordusunu önemsemez olmuşlardı.
İngiltere’nin Bahriye Nazırı bay Winston Churchill, Büyük Osmanlı devletini erkenden savaşın dışına atmak için boğazları donanma ile geçerek başkent İstabul’u kara birlikleriyle işgal etmek düşüncesindeydi. Bu düşüncesini 13 Ocak 1915′te yapılan İngiltere’nin Yüksek Savunma Konseyi toplantısında kabul ettirdi. Churchill’in fikrinin faaliyete geçmesinin en büyük nedeni, Rusya’nın yardıma ihtiyacının olması ve bu yardımında en kolay Türk Boğazlarından yapılabileceği idi. Fransız donanmasından da destek alan tarihinde hiç yenilgi yüzü görmemiş Kraliyet Donanması, Çanakkale Boğazı’nı geçmek için hazırlanırken, Rus donanması da Odesa’da hazırlık yapıyordu. Kraliyet Donanması Büyük Osmanlı donanmasını yok edince onlar da İstanbul Boğazı’ndan geçerek İstanbul’a gireceklerdi.
Büyük Osmanlı devleti, İstanbul ve Çanakkale Boğazları Savunma Komutanlığına harpten bir buçuk yıl önce Alman Amirali Usedom’u getirmişti. Çanakkale Boğazı’nın kıyılarında topçu birlikleri mevzilendirilmiş, Boğaz içinde de mayın ve su altı engelleri döşenmişti. Tahkimatın önemli kısmı Çanakkale’nin yakınındaki boğazın kritik yerini koruyacak şekilde yapılmıştı. Fakat tahkimat yetersizdi. Çünkü devletin imkanları da yetersizdi. Çanakkale’de bulunan Müstahkem Mevki Komutanlığı deniz savunmasıyla ilgili hazırlıkları yaparken, 3′ncü Kolordu da düşmanın boğazı kara kuvvetleriyle işgaline karşı savunma önlemlerini almaktaydı.
Müttefik donanmanın başında bulunan Amiral Carden, önce boğazdaki tahkimatı yok ederek Marmara Denizi’ne girecekti. Sonra da İstanbul’u işgal edecekti. Carden planını uygulamak için boğaza ilk saldırısını 19 Şubat 1915′te yaptı ve bunu 18 Mart’a kadar fırsat buldukça denedi. Bu denemelerde beklenen başarıyı gösteremeyen Carde’nin son harekatı sevk ve idare edecek gücü kalmadığı için komutanlık görevini Amiral De Robeck’e bıraktığını görüyoruz. Robeck’de 18 Mart 1915 günü kesin sonuca ulaşmak için donanmayı harekete geçirmişti.
18 Mart günü muhteşem donanma, boğaza birbirini destekleyerek ilerleyecek tarzda üç grup halinde girecekti. İlk grup saat 10.05′te boğazdan içeriye girmeye başlamıştı. Saatler ilerledikçe Türk topçusu devleşiyor, zayiatı ve yokluklarına rağmen düşman donanmasını hayal kırıklığına uğratıyordu. Nusrat Mayın Gemisi’nin döşediği Karanlık Liman’daki mayınlar da topçumuz gibi tarihi görevini yapıyordu. Saat 17.50′ye geldiğinde mağrur donanma boynu bükük şekilde geriye çekiliyordu ve yenilgiyi ilk defa tadıyordu. Evet bu muhteşem donanma hem savaş gücünün üçte birini kaybetmişti ve hem de Mehmetçiğin direncini kıramayacağını anlayınca çaresiz kalmıştı.
Yüzen kalelerin başarısızlığından sonra, Odesa’daki Rus kuvvetlerinin de beklediği olmamıştı. İngiliz Yüksek Savunma Konseyi yeni kararını verdi. Harekata devam edilecekti. İlk hedef Çanakkale Boğazı olacaktı ve sadece donanma değil kara kuvvetleri birlikleri de harekata katılacaktı. Donanma adalarda hazırlığını sürdürürken, Akdeniz Sefer Kuvvetleri Komutanı General Hamilton 27 Mart 1915′te birliklerini kara harekatı için hazırlamak üzere Mısır’a hareket ettirdi. Büyük Osmanlı devleti de yeni kurduğu 5′nci Ordu K.lığına Alman Mareşali Liman Von Sanders’i atayarak bölgede savunma hazırlıklarına başladı. Liman Paşa ile bizim komutanların savunmanın yapılış şekli hakkındaki düşünceleri farklı idi. Liman Paşa oynak savunma, bizim komutanlarımız da mevzi savunması yapılmasını istiyordu. Savunma Liman Paşa’nın fikri doğrultusunda yapılacaktı.
5nci Ordu’nun; 15′nci Kolordusu Anadolu kıyılarını, 3′ncü Kolordusu Gelibolu Yarımadası’nı savunacaktı. Yb. Mustafa Kemal’in komuta ettiği 19′ncu Tümende ordu ihtiyatını teşkil edecekti. İki tarafın gücü karşılaştırıldığında ibre her yönüyle düşmandan yana idi. Sadece moral yönünden Türk tarafının üstünlüğü vardı.
25 Nisan 1915 günü sabaha karşı düşman güçlü donanmasının desteğinde, Anadolu kıyıları, Saros Körfezi, Seddülbahir ve Arıburnu bölgesine kuvvet çıkarmaya başladı. Bu kadar çok yere çıkarma yapan düşmanın amacı, harekatın en kritik safhasında Türk birliklerini her yerde meşgul ederek, Seddülbahir ve Arıburnu bölgesine yaptıkları çıkarmaya müdahale etmekten alıkoymaktı. Anadolu kıyıları ve Saros bölgesine yapılan çıkarmalar bir aldatma ve gösteri hareketiydi. Çabuk sona erdi. Ancak düşman buraları da zorlamakla asıl çıkarma bölgesindeki amacına ulaşmıştı.
Seddülbahir’de İngilizler beş yere çıkarma yapmıştı. Fakat Mehmetçiğin inatçı direnmesi sayesinde yeterli genişlikte ve derinlikte kıyıbaşı hattı tesis edemedi. Bu bölgeye çıkan düşmanın hedefi olan Alçıtepe’ye ise hiçbir zaman ulaşamadılar. Seddülbahir’deki ilk gün gündüz ve gece muharebelerinde 9′ncu Türk Tümeninin direnişi ve gayreti her türlü takdirin üzerinde idi. Arıburnu bölgesine, Avustralya ve Yeni Zelandalılardan oluşturulan Anzak Kolordusu çıkmıştı. Bunlar baskın tarzında çıktılar. İlk hedefleri Kocaçimen Tepe idi. Sonrada Seddülbahir bölgesine çıkan kuvvetlerle koordineli olarak Maydos’u ele geçireceklerdi. Bu bölgeyi de 9′ncu Tümenin erleri savunuyordu ve Seddülbahir’dekiler gibi kahramanca direniyorlardı. Düşman buradan Kocaçimen Tepe’ye el atarsa, Gelibolu Yarımadası’nı ikiye böler ve Seddülbahir’deki birliklerimizi de geriden kuşatırdı.
Buraya anında müdahale edebilecek tek kuvvet vardı. O da Yarbay Mustafa Kemal’in ordu ihtiyatı olan 19 uncu Tümeniydi. Ancak Yb. Mustafa Kemal Ordu Komutanı Liman Paşa ile irtibat kuramıyordu. 19 uncu Tümen müdahalede geç kalırsa da iş işten geçecekti. İşte bu riskli kararı büyük bir cesaretle alan Yb. Mustafa Kemal, tümeniyle cephenin bu kesimine müdahale ederek düşmanı adeta kıyıya hapsetmişti. 28 Nisan 1915 tarihine kadar gerek Seddülbahir’de gerekse Arıburnu’nda tarafların karşılıklı olarak taarruzları durumu fazla değiştirmedi. Türk tarafı, Anadolu kıyıları ve Saros’ta bulunan birliklerden takviye aldığı için sürekli yarımadaya asker çıkaran İtilaf Devletlerinin karşısında tutunmayı başarmıştır.
Bundan sonra Seddülbahir ve Arıburnu cephelerinde, birliklerimiz düşman donanma ateşlerinden korunmak için gece taarruzları icra ettiler. Düşman kuvvetleri de gündüzleri, donanmanın yaptığı uzun hazırlık ateşlerini müteakip Türk mevzilerine taarruz ettiler. Fakat her iki taraf da durumda büyük bir değişiklik meydana getiremedi. Takviyeler geldikçe birlikler yeniden tertiplendiler. Türk tarafı Arıburnu’nda düşmanı denize dökmeyi başaramadı. Karşı taraf da Seddülbahir cephesindeki Alçı Tepe’yi ele geçiremedi. Birinci çıkarma harekatının sonlarına doğru Kirte (AlçıI) Tepe’yi düşüremeyen düşman, bu cephenin doğu ve batısındaki Kerevizdere ve Zığındere bölgelerinden harekatı geliştirmek istedi. Fakat bu çabaları da netice vermedi. Birinci çıkarma harekatının sonucu; mevzi harbi, her iki tarafta ağır kayıplar, bu savaşın mimarı Churchill’ in koltuğunu ve itibarını kaybetmesidir.
Birinci çıkarma harekatında hedeflerine ulaşamayan müttefikler yeni takviye kuvveti olarak ikinci bir çıkarma harekatı için hazırlıklara başladılar. Taraflar bu iki harekat arasında yeniden tertiplendiler. Bu safhadaki harekat, eski cephelerde Türk tarafı üzerindeki baskılar devam ederken, kesin sonuç, yeni çıkan birliklerin açtığı cephe olan Anafartalar bölgesinde alınacaktı. Planlanan harekat 6 Ağustos’da başladı. Baskın ve gizlilik prensiplerine azami derecede itina gösteriyorlardı. Hamilton’un kuvvetleri Anafartalar cephesinde baskın tarzında başlattıkları taarruzları ile küçük başarı gösterdiler ama Yb. Mustafa Kemal’in aldığı tedbirler yüzünden Kocaçimen Tepe’yi ele geçiremediler.
Suvla’ya çıkan kuvvetler doğru yere, yani savunmamızın zayıf olduğu yere çıkmışlardı. Fakat çabuk hareket edemedikleri için planladıkları hedefe ulaşamadılar. Bu son tehlikeyi bertaraf etmek üzere, Liman Von Sanders Paşa bölgeye takviye kuvvetleri gönderdi. Bu ikinci harekata ait yoğun muharebelerin cereyan ettiği bölgedeki birliklerin başına da Yb. Mustafa Kemal’i getirdi. Yeni oluşturulan Anafartalar Grup Komutanlığı önce Suvla bölgesine çıkan düşmanı geriye attı ve sahile sıkıştırdı. Sonra da Kocaçimen Tepe ve Conkbayırı’na dönerek buradaki düşman kuvvetleri de eski mevzilerine geri atıldı. Alb. Mustafa Kemal’in Mehmetçikleri gene göğsünü siper etmişti. Mustafa Kemal’in dehası ve azmi karşısında Hamilton bir kere daha hüsrana uğramıştı. En son yeni takviyeleri ile 21 Ağustos 1915 günü Anafartalar bölgesinde taarruzlarını tekrarladılar. Fakat Mustafa Kemal’i mağlup etmek mümkün değildi. Sonuç gene hüsrandı. Müttefikler artık bir çıkmaz içindeydiler.
Bu sıralarda Büyük Osmanlı devletinin bütün cephelerinde durum fena sayılmazdı. Bulgaristan da Almanya safında yer alarak, 14 Ekim 1915′de Sırbistan’a yeni bir cephe açmıştı. Bulgaristan, Almanya tarafına geçince, Almanya ile Büyük Osmanlı devleti arasında karadan bağlantı kuruldu ve yardımlar gelmeye başladı. Çanakkale’yi geçemeyeceğini anlayan müttefik kuvvetler de Aralık 1915 sonu, Ocak 1916 ayı başında büyük bir gizlilik içinde kuvvetlerini bölgeden tahliye ettiler. Ağır zayiat verilmişti ama Çanakkale’den geçit verilmemişti. Türk Milletinin onuru kurtarılmış, bu zaferle kendine olan güveni tazelenmişti.
Birinci Dünya Savaşı öncesindeki siyasal ve askeri olaylar ile Çanakkale Cephesindeki muharebelerin, yığınaklanma, planlama ve icra safhaları, muharebelerin cereyanı ağırlıklı olarak anlatılmaktadır. Bu eser taktik bilgisi az olanların dahi anlayabileceği bir akıcılıkla hazırlanmıştır. Harp Tarihi incelemelerinde yardımcı doküman olarak kullanılacak niteliktedir.