Evlenmesek mi??? Kayyto10


Join the forum, it's quick and easy

Evlenmesek mi??? Kayyto10
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
İsmail YK'nın 2015 Albümü Çıkmıştır!

Bağlı değilsiniz. Bağlanın ya da kayıt olun

Evlenmesek mi???

Aşağa gitmek  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

1Yeni! Evlenmesek mi??? Salı 7 Nis. 2009 - 16:24

_*YaRaLI AşıK*_

_*YaRaLI AşıK*_
Tecrübeli YK'Cı
Tecrübeli YK'Cı

<table class="mxcdefault_dotted" border="0" cellpadding="0" cellspacing="0" width="100%"></table>
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


“İçinizden
bekâr olanları evlendirin” mealindeki âyeti bizim arkadaşlar “Evlenmeyi
düşünenlere yol gösterecek bir yazı yayınlayın” diye de tefsir ettikleri için,
hayli zamandır sıkıştırıyorlardı beni. Tarkan’dı, İkiz Kuleler’di derken,
sonunda sıra geldi bu konuya. Ve, evlilik hazırlığı yapan gençlerin çeyizinde
bulunsun diye tavsiyelerimi kaleme aldım. Yazdıklarım kişisel fikirlerim
sayılmaz; çoğu terapistin de katılacağı tavsiyelerdir bunlar.

Şanslı
olduğunuzu da bilin. Bizim zamanımızda bu konularda pek konuşulmaz, fikir
verilmezdi. Evli-barklı, olgun-oturaklı abilerimiz hep çok daha mühim mevzuları
anlatır, bu konuya gelince susarlardı. Dinî dergilerde de yer almazdı bu
konular, gençlerin zihni dağılmasın (!) diye. Öyle olunca da biz fısır fısır
konuşurduk aramızda:

“Evlensek mi acaba? Nasıl biriyle evlensek?”


“Hoşlandığım bir kız var ama namaz kılmıyor, problem olur mu dersin?”


“Büyüklerimin bulacağı bir kızla evlensem mutlu olur muyum
sence?”

Siz bu tür açmazlar yaşamazsınız umarım. Zamanımızda bu konular
daha rahat konuşuluyor zaten. Doğru karar vermenizde yazacaklarımın da biraz
faydası olursa ne mutlu bana.

EVLENMEK ŞART MI ??

Kimse
Robinson Crusoe değildir. O bile bir dost bulduğunda sevinçten
zıplamıştı. Kendi başına da dünyanın en huzurlu insanı olan ve hatta
doğrudan Rabbine muhatap olabilen Peygamberimiz (a.s.m.) bile, bazen eşine
“Yâ Âişe, konuş benimle!” dermiş, kitaplarda böyle nakledilir. Konuşmak,
paylaşmak ve yardımlaşmak bu zorlu imtihan dünyasına tek başına gelen insanın en
büyük ihtiyacıdır belki de.

Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “İnsanın en
fazla ihtiyacını tatmin eden, kalbine mukabil
[karşılık] bir kalbin
mevcut bulunmasıdır ki, her iki taraf sevgilerini, aşklarını, şevklerini
mübadele etsinler
[paylaşsınlar] ve lezaizde [güzel şeylerde]
birbirine ortak, gam ve kederli şeylerde de yekdiğerine muavin ve yardımcı
olsunlar.”


“Evet, bir işte mütehayyir [hayret veya tereddüt içinde]
kalan veya bir şeye dalarak tefekkür eden adam, velev zihnen olsun [hayalî bile
olsa], ister ki, birisi gelsin, kendisiyle o hayreti, o tefekkürü
paylaşsın.


“Kalplerin en latifi [duyarlısı], en şefiki [şefkatlisi],
‘kısm-ı sani’ [diğer yarım] ile tabir edilen kadın kalbidir.”

Zaten
evlilik, değil bu insanî ve ulvî ihtiyaçları, insanın en temel
ihtiyaçlarını—barınma, beslenme ve üreme—dahi karşılayan bir kurum olduğu
içindir ki, tartışmasız her asırda, her kültürde el üstünde tutulmuş, şart gibi
görülmüş, hatta kutsanmıştır. Gelin görün ki, en fazla şikayet edilen kurumdur
da aynı zamanda. Bir problemi olan, işleri yolunda gitmeyen, gençliğindeki
ideallerini yakalayamamış kişiler, evliliğinden şikayet ederler genellikle.
Sanki bekârlığında çok mutluymuş gibi, sanki bekâr kalsa ideallerine ulaşacakmış
gibi. Hem evlenir, hem şikayet ederler; hem şikayet eder, hem de evlilikten
vazgeçmezler. Olan da bekâr gençlere olur. Kafalar karışır (cidden
öyle):

" EVLENMESEK Mİ "??

Siz bakmayın onlara. Hatta bana da
bakmayın siz, bazen ben de “Bekâr bayan yarımdır, evlenince tam olur. Bekâr
erkek yarımdır, evlenince tamamen biter” gibi espriler yaparım ama, bal gibi
biliyor, açıkça da görüyorum ki; bekârlık yıllarımda hedefsiz ve sonuçsuz bir
koşturmaca hâlinde geçen hayatım, evlenince, bir tezgahın başına oturup üretime
başlamak gibi bir değişim geçirdi ve maddî, manevî, sosyal sahalarda bugüne dek
ne ürettiysem, hep evlendikten sonra oldu. (Eşime buradan teşekkürler!) Eski
resimleri karıştırdığımda zaman zaman kendi kendine konuşan, yalnızlık sebebiyle
arada kasvete dalan o genci görüp bugünkü hâlime şükrediyorum.
Geçenlerde
Ulusal Psikiyatri Kongresi’ne katılmıştım. Epeydir görmediğim birçok meslektaşım
ve dostumla görüştüm. Son katıldığım kongreden bu yana peşpeşe iki çocuğum daha
olduğu için benimle sohbet eden arkadaşların konuşmaları evlilik, çoluk-çocuk
gibi konulara yöneldi genellikle. Benim de dikkatim bu konuya çevrildi tabiî.
Kim evlenmiş, kim bekâr kalmış, kim boşanmış, kimin kaç çocuğu var? Dikkat
ettim, kim ki evlenip yuva kurmuş; daha huzurlu, daha verimli, hedeflerini
gerçekleştirmiş. “Nasılsın?” diye sorunca gevrek gevrek gülerek “İyii” diyor.
Kim ki düzenli bir aile hayatı kuramamış; huzursuz, şaşkın, meslekî yönden de
verimsiz, başıboş dolanıyor. “Yaa, bildiğin gibi işte, birşey yok, ne
olsun?”

O yüzden Bediüzzaman’ın “Bekârlık, bikârların kârıdır”
sözüne aynen katılıyorum. Bekârlık, bu hayatta kazancı olmayanların işidir yani.
Üstelik onun, az önce yazdığım espriden çok daha hakikatli bir sözü daha var ki;
“Bekâr erkek üçte iki erkek, üçte bir çocuktur. Bekâr kadın üçte iki kadın, üçte
bir erkektir.” Yani erkeklerin haylazlıktan kurtulup olgunlaşmaları, bayanların
ise kişiliklerini oturtmaları için evlenmeleri lâzımdır.

YAZAN : (( Dr. yusuf KARAÇAY )) ............. EKLEYEN : _*YaRaLI AşıK*_
hehe

http://www.ismailykfanboard.net

Sayfa başına dön  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz