Huzur evinin kapısından hızlı adımlarla giren ve halinden 60-70 yaşlarında olduğu anlaşılan kadın girişteki danışmadan bir şeyler sorar.
Danışma memuruyla aralarında geçen ve kısa süren konuşmadan sonra aradığı şeye bir an önce kavuşma heyecanıyla olsa gerek daha bir hızlı adımlarla merdivenlere yönelir.
Kapı numaralarına bakarak ilerlemektedir koridorda. Ve hışımla dalar 24 numaralı odaya…
Bir yatak çelik bir elbise dolabı küçük formika kaplı bir sehpa dayanakları ahşap bir tek misafir koltuğunun bulunduğu yerlerin mozaik olduğu penceresi batıya bakan pek köhne sayılamayacak bu Huzur evi odasında yaşı 70’ e varmış ve çoktandır ilaç tedavisi gören birisi yatmaktadır.
Kaybetmişlikle bulmuşluğun ya da bulmuşlukla kaybetmişliğin arasında bir çok zıt duyguyu aynı anda yaşayan kadın gözlerinin ışığına bakılırsa sevinmektedir. Alnındaki daha bir belirginleşen hayat çizgileri ise üzüntülü olduğunu ortaya koymaktadır.
Çok kısa bir sürede anılar gözünün önünden bir film şeridi gibi geçmiş olan kadın üzerinde lacivert eşofman bulunan yataktaki yaşlı adama yaklaşır. Gözleri nemlidir. Yıllardır denize hasret bir kaptanın denizi seyrettiği gibi seyreder bir müddet onu. Ve buruk bir sevinç içerisinde seslenir.
- Merhaba
Nihayet buldum seni.
Nasılsın
Beklemiyordun değil mi beni?..
- Merhaba
Ben kaybolmadım ki bulunayım.
Herkes biliyor ki
Son sekiz senedir buradayım.
- Yanlış anladın
Kavuştum sana dedim
Belki inanmayacaksın ama
Seni çok özledim.
- Çıkaramadım af buyurun
Tanıtır mısınız kendinizi?
Ne zamandır tanıyorsunuz
Bendenizi?
- Yapma Allah aşkına
Yapma be şâir
Ne şiirler yazmıştın hani
Beni sevdiğine dâir.
- Hem sevdim hem şiir yazdım ha
Şimdi iyice şaşırttınız.
Aklımı yitirmedim daha
Bence siz ortaya bir yalan attınız.
- Yalan değil söylediğim
Niçin öyle düşünüyorsun?
Bu değildi beklediğim
Beni kırmak mı istiyorsun?
- Niyetim sizi üzmek değildi
Samimi söylüyorum.
Sadece gerçekleri
Anlamak ve anlatmak istiyorum.
- Haydi gezdireyim bahçede seni
Hava alırsın mevsim nasıl olsa yaz.
Hem belki konuştukça
Hatırlarsın geçmişi biraz.
- Hatırlamam neyi değiştirir
Konuşsak da hoş konuşmasak da hoş.
Gerçek olan tek şey şu değil mi;
Sevgisiz geçen hayat boş.
- Alır alır gelirdim seni buraya
Ancak Huzur evinde kavuşuruz derdim.
İster inan ister inanma ama
Ben sana bu güne söz verdim.
- Ya demek öyle
Pekiyi ya bunca geçen zaman?
Hasret nasıl telafi edilir
Mümkün mü o günü tekrar yaşaman?
- Hiç unutmam
Bir sohbette sormuştun bana
“Bende ne buldun?” diye.
Gönlümü çalan ne servetindi
Ne de verdiğin bir hediye.
- Allah Allah
Diyorsun ki şuydu sorduğun
Peki söyle bakalım
Neymiş bende bulduğun?
- Oturduğumuz o parkta gözlerine bakarak
Gülümsemiştim.
Ve daha sonra sana
Sen beni çok sevdin demiştim…
- Hatırlıyorum elbette hepsini
Unutulur mu hiç?
Onca gayret onca emek.
Tahmin etmeliydim
Sen “O” sun demek.
- Evet benim
“Sevmekten kim usanır?” diye
Kaç kere yemin eden
Kaç kere geri gelen…
- Anlıyorum kaçan kovalanır sevenden kaçılır
Bizde böyledir değil mi âdet?
Üç günlük dünyada
Çok görülür saadet.
- Gittim… Gittim ama
Sebepsiz değildi gidişim
Terk etmiş olsam da seni o gün.
Geldim işte yanındayım
Ve seninim bugün.
- Neye yarar ki
Ne olursa olsun neden
Beni terk ettin.
Ve geçti artık iş işten
Sen unutulmuş olmayı
Çoktan hak ettin.
- Yalvarırım
Yalvarırım bana bunları söyleme.
Kırk yıldan sonra
Tam bulmuşken seni
Yeniden kaybetmemi isteme.
- Bırak !..
Bırak lütfen ellerimi
Ömür bitmiş seni neyleyim?
Tek başıma yaşadığım dünyadan
Bırak da yalnız gideyim…
Sağ elini avuçlarının arasında tutan kadından kurtaran yaşlı adam oturmakta oldukları banktan da aniden kalkar.
Bastonunun da yardımıyla ağır aksak yürümeye başlar. Ağlıyordur… Ama arkasına bakmadan yürümektedir. Binaya mı? Odasına mı? Hayır…
Ağlamaktan gözleri kan çanağına dönmüş gençliğinin maralını güzel hatıralar yaşadığı kadınını yüzlerce şiir yazdığı ilham perisini bırakmıştır arkasında…
Gitmektedir…. Ama nereye gittiğini ne kendisi ne bir başkası bilmektedir…
Mümtaz Beğen
Danışma memuruyla aralarında geçen ve kısa süren konuşmadan sonra aradığı şeye bir an önce kavuşma heyecanıyla olsa gerek daha bir hızlı adımlarla merdivenlere yönelir.
Kapı numaralarına bakarak ilerlemektedir koridorda. Ve hışımla dalar 24 numaralı odaya…
Bir yatak çelik bir elbise dolabı küçük formika kaplı bir sehpa dayanakları ahşap bir tek misafir koltuğunun bulunduğu yerlerin mozaik olduğu penceresi batıya bakan pek köhne sayılamayacak bu Huzur evi odasında yaşı 70’ e varmış ve çoktandır ilaç tedavisi gören birisi yatmaktadır.
Kaybetmişlikle bulmuşluğun ya da bulmuşlukla kaybetmişliğin arasında bir çok zıt duyguyu aynı anda yaşayan kadın gözlerinin ışığına bakılırsa sevinmektedir. Alnındaki daha bir belirginleşen hayat çizgileri ise üzüntülü olduğunu ortaya koymaktadır.
Çok kısa bir sürede anılar gözünün önünden bir film şeridi gibi geçmiş olan kadın üzerinde lacivert eşofman bulunan yataktaki yaşlı adama yaklaşır. Gözleri nemlidir. Yıllardır denize hasret bir kaptanın denizi seyrettiği gibi seyreder bir müddet onu. Ve buruk bir sevinç içerisinde seslenir.
- Merhaba
Nihayet buldum seni.
Nasılsın
Beklemiyordun değil mi beni?..
- Merhaba
Ben kaybolmadım ki bulunayım.
Herkes biliyor ki
Son sekiz senedir buradayım.
- Yanlış anladın
Kavuştum sana dedim
Belki inanmayacaksın ama
Seni çok özledim.
- Çıkaramadım af buyurun
Tanıtır mısınız kendinizi?
Ne zamandır tanıyorsunuz
Bendenizi?
- Yapma Allah aşkına
Yapma be şâir
Ne şiirler yazmıştın hani
Beni sevdiğine dâir.
- Hem sevdim hem şiir yazdım ha
Şimdi iyice şaşırttınız.
Aklımı yitirmedim daha
Bence siz ortaya bir yalan attınız.
- Yalan değil söylediğim
Niçin öyle düşünüyorsun?
Bu değildi beklediğim
Beni kırmak mı istiyorsun?
- Niyetim sizi üzmek değildi
Samimi söylüyorum.
Sadece gerçekleri
Anlamak ve anlatmak istiyorum.
- Haydi gezdireyim bahçede seni
Hava alırsın mevsim nasıl olsa yaz.
Hem belki konuştukça
Hatırlarsın geçmişi biraz.
- Hatırlamam neyi değiştirir
Konuşsak da hoş konuşmasak da hoş.
Gerçek olan tek şey şu değil mi;
Sevgisiz geçen hayat boş.
- Alır alır gelirdim seni buraya
Ancak Huzur evinde kavuşuruz derdim.
İster inan ister inanma ama
Ben sana bu güne söz verdim.
- Ya demek öyle
Pekiyi ya bunca geçen zaman?
Hasret nasıl telafi edilir
Mümkün mü o günü tekrar yaşaman?
- Hiç unutmam
Bir sohbette sormuştun bana
“Bende ne buldun?” diye.
Gönlümü çalan ne servetindi
Ne de verdiğin bir hediye.
- Allah Allah
Diyorsun ki şuydu sorduğun
Peki söyle bakalım
Neymiş bende bulduğun?
- Oturduğumuz o parkta gözlerine bakarak
Gülümsemiştim.
Ve daha sonra sana
Sen beni çok sevdin demiştim…
- Hatırlıyorum elbette hepsini
Unutulur mu hiç?
Onca gayret onca emek.
Tahmin etmeliydim
Sen “O” sun demek.
- Evet benim
“Sevmekten kim usanır?” diye
Kaç kere yemin eden
Kaç kere geri gelen…
- Anlıyorum kaçan kovalanır sevenden kaçılır
Bizde böyledir değil mi âdet?
Üç günlük dünyada
Çok görülür saadet.
- Gittim… Gittim ama
Sebepsiz değildi gidişim
Terk etmiş olsam da seni o gün.
Geldim işte yanındayım
Ve seninim bugün.
- Neye yarar ki
Ne olursa olsun neden
Beni terk ettin.
Ve geçti artık iş işten
Sen unutulmuş olmayı
Çoktan hak ettin.
- Yalvarırım
Yalvarırım bana bunları söyleme.
Kırk yıldan sonra
Tam bulmuşken seni
Yeniden kaybetmemi isteme.
- Bırak !..
Bırak lütfen ellerimi
Ömür bitmiş seni neyleyim?
Tek başıma yaşadığım dünyadan
Bırak da yalnız gideyim…
Sağ elini avuçlarının arasında tutan kadından kurtaran yaşlı adam oturmakta oldukları banktan da aniden kalkar.
Bastonunun da yardımıyla ağır aksak yürümeye başlar. Ağlıyordur… Ama arkasına bakmadan yürümektedir. Binaya mı? Odasına mı? Hayır…
Ağlamaktan gözleri kan çanağına dönmüş gençliğinin maralını güzel hatıralar yaşadığı kadınını yüzlerce şiir yazdığı ilham perisini bırakmıştır arkasında…
Gitmektedir…. Ama nereye gittiğini ne kendisi ne bir başkası bilmektedir…
Mümtaz Beğen