pazar gününü birlikte geçir belkide sinemaya gideriz düşüncesiyle çalmıştım kapılarını. Kapıyı annesi açtı, sonra da odasında olduğunu
söyledi.
bir torbaya doldurduğu birsürü ufak tefek şeye öylesine dalıp gitmiştiki odaya girdiğimi bile fark etmedi..Neler yoktu ki torbanın içinde....Arabalar,bebekler,silgiler,
kalemler,yıllar öncesine ait bozuk paralar ve eski püskü bir gözlük kılıfı...heposini teker teker eline alıp inceliyor bakıyor, bakıyor sanki onlarla bi takım şeyleri yeniden yaşıyordu
.en son gözlük kılıfını aldı eline..Eski sarı sıradan bir gözlük kılıfıydı inceledi, inceledi, inceledi...incelemesi o kadar uzun sürdüki bi an hiç bitmeyecek zannedip odadan geldiğim
gibi farkettirmeden çıkıp gitmek geldi içimden ama
'' ne o bir bilim adamı titizliğiyle inceliyorsun? oyuncak fabrikasımı kuracaksın? yoksa gözlük kıfını yenidenmi icat edeceksin''
demekten alamadım kendimi...
suçüstü yakalanmış gibi toparlanmaya çalıştı birden. Yüzü allak bullaktı renkten renge giriyordu.Ne söyleyeceğini bilemez bir haldeydi
-seni bu hale koyan torbadakilermi? oyuncaklara bu kadar düşkün olduğunu bilmiyordum yoksa eskimelerimi canını sıkan üzülme ben sana
daha güzellerini alırım Ha anladım oyuncaklarına ortak olurum diye korktun, diye peşpeşe takıldım...Ben takılmasına takılıyordum ya onda
şakaya karşılık vermek bi yana şakayı kaldıracak hali bile yoktu...
bu kez gerçekten endişelenmeye başlayarak;
- ne oldu? anlatsana.. dedim
yüzünü acı bir gülümseme kapladı göz göze geldik gözleri dolu doluydu.dokunsam ağlayacaktı omzunu hafifçe sıkarak
-anlatmak iztemezmisin? iyi bir dinleyiciyimdir bilirsin.. dedim
bilirim anlamında buğulu gözlerini kapayıp açtı...sonrasını birlikte kendisinden dinleyelim...
'' baştan beri aynı sınıfta olduğum için arkadaşlarımı çok seviyor onlar tarafından da çok seviliyordum...onların beni sevdikleri
benim düşüncem değil kendileri söylemişlerdi..öğretmenimizin yaptığı ankette sınıfın en sevilen öğrencisi seçilmiştim...
öğretmenim ise dünyanın en iyi en güzel insanıydı...ona olan sevgimi hiçbirşeyle ifade edilemezdi...onun bize öğrettiklerini düşündükçe
gözümde yüceliyor,yüceliyordu...hele emeklilik yaşı gelen diğer öğretmenlerin sınıflarını yarıda bırakıp emekli olmasına rağmen onun
''çocuklarımı yarıda bırakamam onlar mezun olsunlar bende emekli olurum'' demesi gözümde iyice erişilmez yapmıştı onu...dediği herşey doğru
istediği herşey kesinlikle yerine getirilmesi gereken bir kuraldı benim için...onu çok sevdiğim için derslerde gördüğüm yetmiyor tenefüslerdede
onu görebilmek ilgisini çekebilmek için elimden geleni yapıyordum...hiç bişey yapamazsam sorular üzerine sorular üretip benimle ilgilenmesini
sağlıyordum...benimle ilgilenmesi için bunları yapmama gerek yoktu aslında o zaten her zaman ilgileniyordu benimle..bizimle..konuşarak olmasa bile
ufacık bi dokunuşu sıcak bi bakışı bunu anlamamız için yetiyordu..en azından ben anlıyordum...ama bildiğim birşey vardı beni çok seviyordu..
bende onun sevgisini kaybetmemek için elimden geleni yapıyordum hatta onu üzerin korkusuyla sıradan çocuksu davranışlarımı bile engelliyordum
dördüncü sınıftaydık günün son dersi olan beden eğitiminde koşup oynadıktan sonra lavaboda elimizi yüzümüzü yıkamış sonrada evlerimize dağılmıştık..
ertesi gün her günkü neşemle okula gittim ilk dersten sonra arkadaşlarım ''öğretmen seni çağırıyor'' dediler..çağırmasına gerek yoktuki
ben her an onun yanında olmaya hazırdım koşarak merakla en çok da sevinçle gittim öğretmenim;
- sana birşey sormak istiyorum dün arkadaşınla birlikte beden eğitimi dersinden sonra lavaboya gitmişsiniz arkadaşının saati
orada kaybolmuş sen gördünmğ? şaka olsun falan diye aldınmı? dedi
- yok dedim görmedim de almadım da
neye uğradığımı anlayamamıştım neler düşünerek gitmiştim neler duymuştm..gizlice ağlayarak sınıfa geri döndüm saatim yoktu ama böyle birşey yaparmıydım
yapsam öğretmenimin yüzüne bakabilirmiydim? ben hırsız olabilirmiydim?ben tüm bunları düşünürken öğretmenimiz sınıfa girmişti bile..
bu arada defterimi kitabımı çıkardım dese geçilmiş arkadaşlarım da konuyu anlatmaya çoktan başlamıştı ama ben..ben ben değildim sanki...
kendimi hırsız gibi hissediyordum derste bir türlü bitmiyordu!
dersin sonlarına doğruydu hizmetli gelerek ''saat kaybeden varsa idareye gelsin alsın'' dedi...o an öyle sevindimki bulunan saat benim olsa
öyle sevinemezdim açıkçası..nasıl sevinmezdimki?? öğretmenimin gözünde yeniden aklanmıştım hatta öğretmenim gelecek;
- canım özür dilerim senide boş yere üzdüm bağışla beni veya arkadaşın olayı anlatınca ve yanındada senin olduğunu söyleyince sormak zorunda kaldım
diyecekti..hatta gözlerime bakacaktı gülen gözlerle kusura bakma der gibi..yada ne bileyim omzuma dokunup ben yüzüne baktığımda göz kırpacaktı
onun saatinemi kaldın dercesine...
arkadaşım gitti saati kolunda döndü bense dakikalarca derslerce öğretmenimi bekledim..dakikalar derslere dersler günlere günler aylara
aylar yıllara yıllar yüzyıllara döndü sanki...öğretmenim yanıma gelmedi..yanıma gelip o konuyla ilgili hiçbirşey hissettirmedi..
demek iyi yada kötü olmak arasında fark yoktu..demek bir insan bu kadar çabuk suçlanabiliyor bu kadar çabuk hırsız damgası yiyebiliyordu..öyleyse
iyi çocuk iyi öğrenci olmak için uğraşmama gerekte yoktu...mademki çalmakla çalmamak arasında fark yoktu o halde bende çalmalıydım..herşeyi gözüme ilişen elime geçen önüme
çıkan herşeyi çalmalıydm....çaldımda...
başlarda utanarak üzülerek çaldım sonraları en yakın arkadaşımın kardeşimin amcamın teyzemin demeden sıradan bir iş yapıyormuşum gibi çaldım
çaldıkça küçüldüm öğretmenimde küçüldü..büyüklüğünü laybetti gözümde...ben onun eseriydim...buna eser denebilirse tabi?
sonramı? nereye kadarmı sürdü bu?? elimdeki gözlük kılıfına kadar..şu gördüğün kirli sarı eski gözlük kabını çalıncaya kadar..kimdenmi çaldım??
öğretmenimden!! aslında tam olarak çaldım diyemem onu..niyemi?? anlatayım..
çalma işinde artık oldukça ustalaşmıştım..arkadaşlarımın ufak tefek bir çok eşyasını çalıyor yakalanmıyordum..saat olayından ötürü olsa öğretmenimde bana sormuyordu bile..
5. sınıfın sonlarındaydık..güzel bir yaz günüydü öğretmenimiz sınıfı dışarı çıkardı kendide çıktı tabiki...bize güvendiğinden karıştırmayacağımıza inandığından ilk derse gelirken sınıfa
getirdiği çantasınıda masanın üstüne bırakırdı...o günde öyle oldu..bizimle birlikte bahçeye çıkarken çantasından çıkardığı kılıftaki gözlüğünü takmış
kılıfı geri çantaya koyup çantayıda masaya bırakmıştı...benim gözümden kaçmadı tabii bunlar...herkes bahçedeyken bir fırsatını bulup o çantayı karıştırmalı birşeyler çalmalıydım..
onun gözünden uzaklaştığımı düşündüğün bir an hızla sınıfa koştum işte orada masanın üzerindeydi..beni bekliyordu..gittim içini açtım gözlük kılıfını elime almamla bileğimde sıcak bir
eli hissetmem bir oldu..kafamı kaldırdığımda öğretmenim bana bakıyordu...hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım öğretmenim ise bana
- NEDEN NEDEN NEDEN ?? diyordu..ben ağlıyordum...
yüzüme baktı gözyaşlarımı sildi sarıldı bana...gözlük kılıfı bende kaldı..ben bir yanlışın belkide küçük bir ihmalin bedelini ne kadar ağır ödediğimi anlatamadım....
söyledi.
bir torbaya doldurduğu birsürü ufak tefek şeye öylesine dalıp gitmiştiki odaya girdiğimi bile fark etmedi..Neler yoktu ki torbanın içinde....Arabalar,bebekler,silgiler,
kalemler,yıllar öncesine ait bozuk paralar ve eski püskü bir gözlük kılıfı...heposini teker teker eline alıp inceliyor bakıyor, bakıyor sanki onlarla bi takım şeyleri yeniden yaşıyordu
.en son gözlük kılıfını aldı eline..Eski sarı sıradan bir gözlük kılıfıydı inceledi, inceledi, inceledi...incelemesi o kadar uzun sürdüki bi an hiç bitmeyecek zannedip odadan geldiğim
gibi farkettirmeden çıkıp gitmek geldi içimden ama
'' ne o bir bilim adamı titizliğiyle inceliyorsun? oyuncak fabrikasımı kuracaksın? yoksa gözlük kıfını yenidenmi icat edeceksin''
demekten alamadım kendimi...
suçüstü yakalanmış gibi toparlanmaya çalıştı birden. Yüzü allak bullaktı renkten renge giriyordu.Ne söyleyeceğini bilemez bir haldeydi
-seni bu hale koyan torbadakilermi? oyuncaklara bu kadar düşkün olduğunu bilmiyordum yoksa eskimelerimi canını sıkan üzülme ben sana
daha güzellerini alırım Ha anladım oyuncaklarına ortak olurum diye korktun, diye peşpeşe takıldım...Ben takılmasına takılıyordum ya onda
şakaya karşılık vermek bi yana şakayı kaldıracak hali bile yoktu...
bu kez gerçekten endişelenmeye başlayarak;
- ne oldu? anlatsana.. dedim
yüzünü acı bir gülümseme kapladı göz göze geldik gözleri dolu doluydu.dokunsam ağlayacaktı omzunu hafifçe sıkarak
-anlatmak iztemezmisin? iyi bir dinleyiciyimdir bilirsin.. dedim
bilirim anlamında buğulu gözlerini kapayıp açtı...sonrasını birlikte kendisinden dinleyelim...
'' baştan beri aynı sınıfta olduğum için arkadaşlarımı çok seviyor onlar tarafından da çok seviliyordum...onların beni sevdikleri
benim düşüncem değil kendileri söylemişlerdi..öğretmenimizin yaptığı ankette sınıfın en sevilen öğrencisi seçilmiştim...
öğretmenim ise dünyanın en iyi en güzel insanıydı...ona olan sevgimi hiçbirşeyle ifade edilemezdi...onun bize öğrettiklerini düşündükçe
gözümde yüceliyor,yüceliyordu...hele emeklilik yaşı gelen diğer öğretmenlerin sınıflarını yarıda bırakıp emekli olmasına rağmen onun
''çocuklarımı yarıda bırakamam onlar mezun olsunlar bende emekli olurum'' demesi gözümde iyice erişilmez yapmıştı onu...dediği herşey doğru
istediği herşey kesinlikle yerine getirilmesi gereken bir kuraldı benim için...onu çok sevdiğim için derslerde gördüğüm yetmiyor tenefüslerdede
onu görebilmek ilgisini çekebilmek için elimden geleni yapıyordum...hiç bişey yapamazsam sorular üzerine sorular üretip benimle ilgilenmesini
sağlıyordum...benimle ilgilenmesi için bunları yapmama gerek yoktu aslında o zaten her zaman ilgileniyordu benimle..bizimle..konuşarak olmasa bile
ufacık bi dokunuşu sıcak bi bakışı bunu anlamamız için yetiyordu..en azından ben anlıyordum...ama bildiğim birşey vardı beni çok seviyordu..
bende onun sevgisini kaybetmemek için elimden geleni yapıyordum hatta onu üzerin korkusuyla sıradan çocuksu davranışlarımı bile engelliyordum
dördüncü sınıftaydık günün son dersi olan beden eğitiminde koşup oynadıktan sonra lavaboda elimizi yüzümüzü yıkamış sonrada evlerimize dağılmıştık..
ertesi gün her günkü neşemle okula gittim ilk dersten sonra arkadaşlarım ''öğretmen seni çağırıyor'' dediler..çağırmasına gerek yoktuki
ben her an onun yanında olmaya hazırdım koşarak merakla en çok da sevinçle gittim öğretmenim;
- sana birşey sormak istiyorum dün arkadaşınla birlikte beden eğitimi dersinden sonra lavaboya gitmişsiniz arkadaşının saati
orada kaybolmuş sen gördünmğ? şaka olsun falan diye aldınmı? dedi
- yok dedim görmedim de almadım da
neye uğradığımı anlayamamıştım neler düşünerek gitmiştim neler duymuştm..gizlice ağlayarak sınıfa geri döndüm saatim yoktu ama böyle birşey yaparmıydım
yapsam öğretmenimin yüzüne bakabilirmiydim? ben hırsız olabilirmiydim?ben tüm bunları düşünürken öğretmenimiz sınıfa girmişti bile..
bu arada defterimi kitabımı çıkardım dese geçilmiş arkadaşlarım da konuyu anlatmaya çoktan başlamıştı ama ben..ben ben değildim sanki...
kendimi hırsız gibi hissediyordum derste bir türlü bitmiyordu!
dersin sonlarına doğruydu hizmetli gelerek ''saat kaybeden varsa idareye gelsin alsın'' dedi...o an öyle sevindimki bulunan saat benim olsa
öyle sevinemezdim açıkçası..nasıl sevinmezdimki?? öğretmenimin gözünde yeniden aklanmıştım hatta öğretmenim gelecek;
- canım özür dilerim senide boş yere üzdüm bağışla beni veya arkadaşın olayı anlatınca ve yanındada senin olduğunu söyleyince sormak zorunda kaldım
diyecekti..hatta gözlerime bakacaktı gülen gözlerle kusura bakma der gibi..yada ne bileyim omzuma dokunup ben yüzüne baktığımda göz kırpacaktı
onun saatinemi kaldın dercesine...
arkadaşım gitti saati kolunda döndü bense dakikalarca derslerce öğretmenimi bekledim..dakikalar derslere dersler günlere günler aylara
aylar yıllara yıllar yüzyıllara döndü sanki...öğretmenim yanıma gelmedi..yanıma gelip o konuyla ilgili hiçbirşey hissettirmedi..
demek iyi yada kötü olmak arasında fark yoktu..demek bir insan bu kadar çabuk suçlanabiliyor bu kadar çabuk hırsız damgası yiyebiliyordu..öyleyse
iyi çocuk iyi öğrenci olmak için uğraşmama gerekte yoktu...mademki çalmakla çalmamak arasında fark yoktu o halde bende çalmalıydım..herşeyi gözüme ilişen elime geçen önüme
çıkan herşeyi çalmalıydm....çaldımda...
başlarda utanarak üzülerek çaldım sonraları en yakın arkadaşımın kardeşimin amcamın teyzemin demeden sıradan bir iş yapıyormuşum gibi çaldım
çaldıkça küçüldüm öğretmenimde küçüldü..büyüklüğünü laybetti gözümde...ben onun eseriydim...buna eser denebilirse tabi?
sonramı? nereye kadarmı sürdü bu?? elimdeki gözlük kılıfına kadar..şu gördüğün kirli sarı eski gözlük kabını çalıncaya kadar..kimdenmi çaldım??
öğretmenimden!! aslında tam olarak çaldım diyemem onu..niyemi?? anlatayım..
çalma işinde artık oldukça ustalaşmıştım..arkadaşlarımın ufak tefek bir çok eşyasını çalıyor yakalanmıyordum..saat olayından ötürü olsa öğretmenimde bana sormuyordu bile..
5. sınıfın sonlarındaydık..güzel bir yaz günüydü öğretmenimiz sınıfı dışarı çıkardı kendide çıktı tabiki...bize güvendiğinden karıştırmayacağımıza inandığından ilk derse gelirken sınıfa
getirdiği çantasınıda masanın üstüne bırakırdı...o günde öyle oldu..bizimle birlikte bahçeye çıkarken çantasından çıkardığı kılıftaki gözlüğünü takmış
kılıfı geri çantaya koyup çantayıda masaya bırakmıştı...benim gözümden kaçmadı tabii bunlar...herkes bahçedeyken bir fırsatını bulup o çantayı karıştırmalı birşeyler çalmalıydım..
onun gözünden uzaklaştığımı düşündüğün bir an hızla sınıfa koştum işte orada masanın üzerindeydi..beni bekliyordu..gittim içini açtım gözlük kılıfını elime almamla bileğimde sıcak bir
eli hissetmem bir oldu..kafamı kaldırdığımda öğretmenim bana bakıyordu...hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım öğretmenim ise bana
- NEDEN NEDEN NEDEN ?? diyordu..ben ağlıyordum...
yüzüme baktı gözyaşlarımı sildi sarıldı bana...gözlük kılıfı bende kaldı..ben bir yanlışın belkide küçük bir ihmalin bedelini ne kadar ağır ödediğimi anlatamadım....