Saat 03.45'ti... Odadaki o derin sessizliğe inat, kağıtta izler bırakan kalemin çıkarttığı hışırtı onu deli etmeye yetiyordu. Yine de vazgeçmiyor içinde her ne varsa kağıdı dövercesine kalemi kırarcasına yazıyordu. Penceresine vuran yağmur damlalarından bahsetmeyecek kadar kaskatıydı kalbi, şimdi hiç duygusallığın sırası değildi...
Ne zaman bir adım atacak olsa çarşaf çarşaf gerçekler seriliyordu önüne... 'İyi ki' ile başlayan cümleler çok uzaktı şimdi... Bazen deli tarafına denk geliyor, çantasını alıp gidesi tutuyordu kendi hayatından. Yepyeni bir şehir ve tanımadığı insanları görmek, keşfedilmemiş sokak aralarından geçmek istiyordu... İyi düşünülmüş bir bilmeceydi hayat onun için... Ama bilinmemesi gereken bir bilmece... Anahtar sözcük ise hayatının tam ortasına yerleştirilmişti... Şimdi sadece korkuyordu, korkaklık ve kaybetme ihtimali... Yolu biliyordu halbuki, daha önce geçmişti sanki bu yoldan. Yolda başına neler gelebileceğini akıl edebiliyor ve yola çıkmaktan hep çekiniyordu. Akıllıca değildi.. Her ne yapmaya çalışıyorsa akıllıca değildi iyi biliyordu... Yine de nedenini kendinin bile bilemediği bir şeyler onu sürekli yola çağırıyordu... Gitmeliydi... Gitmeye değerdi... Yürüdü...Belki de o güne dek ilk defa arzuyla güvenle yürüdü...Melekler onu gökyüzünden izliyordu, iyi biliyordu... Sonunu düşünmemeye karar vererek her zamankinden biraz daha hızlı adımlarla ilerliyordu. Ayakları çalılara takılıyor, yaralanıyordu... Yanında görünmez bir ruh, varlığıyla yokluğu arasında gidip geldiği bir şey vardı... Elini uzattığında ona güç veriyor, derin bir nefes çekercesine ciğerlerine tazelik dolduruyor ve sonra aniden yok oluyordu. Yolun sonu çok uzaklardaydı... Akıllıca olan yolun sonuna bir an önce varılmasıydı ama O, o sona doğru yaklaştıkça bir o kadar da kaçmaya çalışıyordu... Yolun sonunda ne olacağını kestiremiyor bu belirsizlik girdabı onu her geçen dakika biraz daha boğuyordu... Çok şey değildi halbuki istediği... Bunca yaşanmışlığın bir nedeni bir gayesi olmalıydı elbet...
Tam ortasındaydı sanki hayat çizgisinin... Kime nasıl anlatırdı ki derdini? Kimse bilmemeli kimse duymamalıydı... İçindeki yangının dumanları gözlerini yaşartsa da kimse akan yaşı kurutamazdı...
Aldığı yaralara aldırmadan ilerlerken o güvendiği ruh "artık yanında değilim" diyor ve bunu doğrularcasına yitiyordu düşüncelerinin karanlığında... Tüm ışıklar sönmüştü, yarasından akan kanın sıcaklığını neredeyse dizlerinde hissediyordu...Kalbi koşmuşcasına hızlı atıyor, darmadağın olan düşüncelerini toparlamakta güçlük çekiyordu... Can... O Üç harflik tek hece... Şimdi ona her zamankinden çok daha fazla ihtiyacı vardı...Onu sürekli yola çağıran ruh kaybolmuştu... Kendi kaybetmişti belki de onu... İçinden geçenleri ona anlatamıyor ne zaman anlatmaya kalksa her şeyi daha fazla birbirine karıştırıyor, kördüğüm olmuş hayatına bir düğüm de kendisi atıyordu...
Bir rüya görüyordu... Canının uyandırmasından korkarak...
Son bir hamle ile koştu... Karşısına çıkan dikenli çalılardan sıyrılarak gökyüzüne doğru çevirdi bakışlarını... Yolun sonu burası olsa gerekti... Onu izleyen melekler şimdi ağlıyordu... Bir adım daha atacak oldu, ayakları kaydı... Yuvarlandı... Geldiği yol derinliğince düşüyordu... Artık yaralarından akan kanı durduramıyor tüm benliği sızlıyordu... Can dediği ruhu tutmadı ellerinden... Çok geçti artık...
Rüya bitmişti...
Saat 05.35'ti...Kalemin mürekkebi tüm kağıdı kaplamış, odadaki derin sessizlik hakimiyetini sürdürüyordu... Hafifçe doğrulup ayağa kalktı ve kanlar içinde yere yığıldı... Can dediği ruhu onu sadece penceresinin arkasından...uzaktan izliyordu...
Ne zaman bir adım atacak olsa çarşaf çarşaf gerçekler seriliyordu önüne... 'İyi ki' ile başlayan cümleler çok uzaktı şimdi... Bazen deli tarafına denk geliyor, çantasını alıp gidesi tutuyordu kendi hayatından. Yepyeni bir şehir ve tanımadığı insanları görmek, keşfedilmemiş sokak aralarından geçmek istiyordu... İyi düşünülmüş bir bilmeceydi hayat onun için... Ama bilinmemesi gereken bir bilmece... Anahtar sözcük ise hayatının tam ortasına yerleştirilmişti... Şimdi sadece korkuyordu, korkaklık ve kaybetme ihtimali... Yolu biliyordu halbuki, daha önce geçmişti sanki bu yoldan. Yolda başına neler gelebileceğini akıl edebiliyor ve yola çıkmaktan hep çekiniyordu. Akıllıca değildi.. Her ne yapmaya çalışıyorsa akıllıca değildi iyi biliyordu... Yine de nedenini kendinin bile bilemediği bir şeyler onu sürekli yola çağırıyordu... Gitmeliydi... Gitmeye değerdi... Yürüdü...Belki de o güne dek ilk defa arzuyla güvenle yürüdü...Melekler onu gökyüzünden izliyordu, iyi biliyordu... Sonunu düşünmemeye karar vererek her zamankinden biraz daha hızlı adımlarla ilerliyordu. Ayakları çalılara takılıyor, yaralanıyordu... Yanında görünmez bir ruh, varlığıyla yokluğu arasında gidip geldiği bir şey vardı... Elini uzattığında ona güç veriyor, derin bir nefes çekercesine ciğerlerine tazelik dolduruyor ve sonra aniden yok oluyordu. Yolun sonu çok uzaklardaydı... Akıllıca olan yolun sonuna bir an önce varılmasıydı ama O, o sona doğru yaklaştıkça bir o kadar da kaçmaya çalışıyordu... Yolun sonunda ne olacağını kestiremiyor bu belirsizlik girdabı onu her geçen dakika biraz daha boğuyordu... Çok şey değildi halbuki istediği... Bunca yaşanmışlığın bir nedeni bir gayesi olmalıydı elbet...
Tam ortasındaydı sanki hayat çizgisinin... Kime nasıl anlatırdı ki derdini? Kimse bilmemeli kimse duymamalıydı... İçindeki yangının dumanları gözlerini yaşartsa da kimse akan yaşı kurutamazdı...
Aldığı yaralara aldırmadan ilerlerken o güvendiği ruh "artık yanında değilim" diyor ve bunu doğrularcasına yitiyordu düşüncelerinin karanlığında... Tüm ışıklar sönmüştü, yarasından akan kanın sıcaklığını neredeyse dizlerinde hissediyordu...Kalbi koşmuşcasına hızlı atıyor, darmadağın olan düşüncelerini toparlamakta güçlük çekiyordu... Can... O Üç harflik tek hece... Şimdi ona her zamankinden çok daha fazla ihtiyacı vardı...Onu sürekli yola çağıran ruh kaybolmuştu... Kendi kaybetmişti belki de onu... İçinden geçenleri ona anlatamıyor ne zaman anlatmaya kalksa her şeyi daha fazla birbirine karıştırıyor, kördüğüm olmuş hayatına bir düğüm de kendisi atıyordu...
Bir rüya görüyordu... Canının uyandırmasından korkarak...
Son bir hamle ile koştu... Karşısına çıkan dikenli çalılardan sıyrılarak gökyüzüne doğru çevirdi bakışlarını... Yolun sonu burası olsa gerekti... Onu izleyen melekler şimdi ağlıyordu... Bir adım daha atacak oldu, ayakları kaydı... Yuvarlandı... Geldiği yol derinliğince düşüyordu... Artık yaralarından akan kanı durduramıyor tüm benliği sızlıyordu... Can dediği ruhu tutmadı ellerinden... Çok geçti artık...
Rüya bitmişti...
Saat 05.35'ti...Kalemin mürekkebi tüm kağıdı kaplamış, odadaki derin sessizlik hakimiyetini sürdürüyordu... Hafifçe doğrulup ayağa kalktı ve kanlar içinde yere yığıldı... Can dediği ruhu onu sadece penceresinin arkasından...uzaktan izliyordu...